Madem geçmişteki bütün deneyimler bunun aksini söylese de hala daha bu haldeki bir toplumun sadece anayasası düzeltilerek daha iyiye götürülebileceğine inanılıyorsa ve madem pazartesi günü anlatılacak yeni anayasayı değerlendirmeleri için 250 gazeteci davet edildiğinden bizler uzunca bir süre anayasa konusunu okuyup dinleyeceğimiz kesinleştiği için ben de toplumsal diyaloğa bir ucundan dahil olayım dedim.
Carl Jung’un kolektif bilinç tanımını kabul edersek anayasaların bir toplumun kolektif bilinci olduğunu söylemek mümkün.
Sıkça anayasa yapmaya çalıştığımıza bakanlar bu toplumda ortak kabul edilen/paylaşılan bir toplumsal kolektif bilincin gerçekten var olduğunu sanabilirler. Böyle sananlar -ki bunların sonuncusu galiba altılı masa olmalı- ne kadar da yanılıyor olduklarını anayasa yenileme sıklığına ve her durumda var olanın bir türlü tatmin edici olamamasına bakarak anlayabilirler aslında.
Amerika, dünyadaki ilk ve tek sadece bireyin mutluluğunu sağlamanın yollarını düşünerek sistem kurmuş ve anayasa oluşturmuş bir toplumdur. Bu sağlam başlangıcına rağmen 20. yüzyılın ilk yarısına bakıldığında Carl Jung Amerika’nın kendi kolektif bilinçaltında kendisini evinde olduğu gibi huzurlu ve rahat hissedemediğini söylemişti.
Jung, paylaşılan toplumsal yaşam deneyimleri ile insanların birbirleriyle ve geçmişleriyle bağlantılar kurduklarını, bu bağlantıları oluşturmak için kültürel süreçleri ve mitleri, sembolleri de kullandıklarını ve ancak bu paylaşılan toplumsal hayat deneyimleri sağlam biçimde kurulabildiğinde toplumda bir kolektif bilinçaltının oluşabildiğini söylüyor.