Özellikle Batı âleminde sergilenen Türkiye aleyhine önyargılı tavırlardan artık tiksinmeye başladım.
Bunun resmi bir tavırdan kaynaklandığını, sadece o ülkelerin Türkiye politikasından ibaret olduğunu sanmayın.
Mesele çok daha derinde ve bu yüzden bu önyargının çözülmesi çok daha zor.
Sorun sadece resmi politikalardan kaynaklansaydı işimiz kolaydı. Diplomatik girişimlerle orta vadede sorun çözülebilirdi.
Ancak Türkiye’ye karşı olumsuz önyargılar o toplumların gündelik hayatlarına yayılmış durumda, Türkiye önyargısı içselleşmiş durumda Batı âleminde.
Gündelik konuşmalarda, günün olaylarının tartışıldığı mekânlarda ve popüler kültür ürünlerinde bu önyargıyı görmek mümkün.
Ne demek istediğimi şimdi anlatacağım. Daha sonra bu işi nasıl çözümleriz, bunu da konuşalım istiyorum.
HAYATTA KALMAK İÇİN SEÇİLEN
Netflix’te seyrettiğim Designated Survivor adlı bir dizi var. Bahsettiğim Türkiye karşıtı önyargılı tavır bu dizide öylesine barizdi ki bu yüzden konusunu özetledikten sonra esas meseleye gireceğim.
Amerika’nın devlet geleneğinde, başkanların yılda bir kez kongreye gelip ülkenin durumu hakkında (state of the nation) konuşma yapma zorunluluğu vardır. Bu konuşmayı devletin tüm önemli insanları yüksek yargı, kongre üyeleri birlikte dinlerler.
Buraya o gece yapılacak tek bir saldırıyla Amerikan devletinin tümünü kökten yok etmek mümkündür.
Dizinin yapımcıları da bunu düşünüp diziyi bu kavram üzerine kurmuşlar.
Buna göre sadece o gece için devlet yapısından tek bir yetkili, bir saldırı olması durumunda hayatta kalmak için “seçilmiş kişi” oluyormuş (designated survivor). Başkanın konuşmasını izlemek için davetli olduğu halde onun gitmesi engelleniyor ve korumalı bir alanda tutuluyor. Bu kişi devlet içinden olsa dahi devlet adamlığı tecrübesi fazla olmayanlar arasından seçiliyor.