Türkiye'nin üzerine gelmeye çalışan hakim düzeni çok iyi çözümlemiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta kredi derecelendirme kuruluşlarına çok sert yüklendi.
Erdoğan, "Terör örgütleri, ihanet çeteleriyle yapamadıklarını döviz kurunu döviz kurşunu haline getirdikleri ekonomi silahıyla gerçekleştirmeye çalışıyorlar" dedikten sonra kredi derecelendirme kuruluşlarına da "Bırakın bu sahtekarları. Bunlar teşkilat" diye tanımını koydu.
Washington'daki deneyimlerim nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu tanımlarının ne kadar da doğru olduğunu birinci elden biliyorum. Bunların nasıl da bir teşkilat, hatta gizli bir teşkilat gibi çalıştıklarını burada görüyorum. Türkiye hakkında arada bir notlar veren, değerlendirmeler yapan üç teşkilat da birbirine benziyor, aynı yöntemlerle aynı merkeze bağlı çalışıyorlar. Burada şahit olduğum gerçekler;
1-Bunların aslında Türkiye’ye karşı bir teşkilat gibi çalışacakları aslında Erdoğan cumhurbaşkanı seçilir seçilmez belli olmuştu. O günlerde bana konuşan bir kaynak şunları söylemişti; "Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının dünyasında gelenek, bir ülkede yönetim değiştiği zaman o ülke hakkında bir değerlendirme yapmadan önce ‘grace period’ denilen bir zaman tanınmasıdır. Global hakim düzenin bile beklediği budur." Ancak bunlar Türkiye’ye karşı önyargılı olduklarından Türkiye’de bir cumhurbaşkanı yeni seçilmişken, hatta sistem yeni değişmişken bile hiç beklemediler ve yeni yönetim henüz daha ekonomiye el bile atmadan darbe vurucu değerlendirmelerini yaymaya başladılar. Teşkilatların üçü de bunu aynı zamanlamayla yapmıştı ve her şey Amerika ile koordineliydi.
2- Şunu herkes iyi bilmeli; bunun Amerika’da merkez medyada haberi de çıkmıyor. Kredi derecelendirme kuruluşları özellikle Türkiye hakkında bir yeni not veya değerlendirme raporu yayınlamadan önce mutlaka ama mutlaka Amerikan hazinesi ile bağlantıya geçiyorlar. Bunu bana anlatan konuları bilen uzman, bunun genelde Washington’da yüz yüze görüşmek amaçlı ziyaret yoluyla yapıldığını bu da olamazsa video konferans yöntemi kullanıldığını söyledi. Yani anlayacağınız bu kuruluşlar Amerikan hazinesi ile sürekli koordinasyon içinde Türkiye’nin üstüne geliyorlar. Amerikan yönetimi içinde hazine birimi Türkiye’ye karşı en önyargılı birim olduğundan sonuçta olumsuz tavırlar yayılıyor.
Ya Türkiye başarırsa korkusu
Bunlardan Türkiye’ye yönelik koordineli bir saldırının neden olduğunu iyi anlamamız gerekiyor. Bunu iyi anlarsak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği mücadeleyi de iyi anlayabiliriz. Global hakim düzenin ve onun IMF gibi kuruluşların çok kullandığı ‘reçete’ diye bir kavram vardır. Türkiye’nin IMF ile anlaşma yapmak zorunda olduğu eski günlerde bizde de çok kullanılırdı bu IMF Reçetesi kavramı.
Reçete uluslararası hakim düzenin bazı ülkeleri bağımlı halde tutmak ve yerleşik düzene uygun ekonomi politikaları izlemesi için oluşturulmuş formüldür. Bugün global düzeyde görülüyor her ülke arada bir kriz koşulları yaşayabiliyor. Global hakim düzen krizi yaşayan ülkenin hakim düzenin koyduğu şartlara uyarak ve düzen içinde kalarak krizden çıkmasını istiyor ve bunun için de bastırıyor. Çünkü kendi özgür iradesiyle farklı modeller deneyen ülke olursa bu hakim düzene tehlike sinyali aldırtır. Bugün Türkiye hakim düzenin arzu ettiği koşul ve taleplerin dışında kendi yolunda ilerleyerek krizinden çıkmak için farklı adımlar atıyor. Global hakim düzen için her türlü başkaldırı bir tehdittir. Hele bu başkaldırı Türkiye gibi potansiyeli büyük, güçlü bir ülkeden gelirse çok daha panik yaratır. Amerika’nın başını çektiği global hakim düzen açsından Türkiye şu anda bir tehdittir.