Türkiye’nin geleceğini güzel yapabilecek tek yol; modern, çağdaş, seküler, özgürlükçü ve Müslüman bir ülke olarak demokrasisini var etmektir.
Türkiye’de, bu saydığım öğeler arasında dengeli ilişkiler olan ve bunu sürdüren bir demokrasi mümkündür. Bu öğeler arası dengeyi bir şekilde ister sekülerlik ister Müslümanlık lehine bozan her girişim sonucunda Türkiye demokrasisinin hassas dengeleri bozulur ve kriz çıkar.
Seçim sonunda çıkan tablo, bu bozulmuş olan dengeleri tekrardan oluşturma arzusudur.
AKP, iktidara ilk geldiği dönemde Türkiye demokrasisinin öğeleri arasında sekülerlik lehine bozulmuş olan dengeleri Müslümanlık öğesine ağırlık vererek düzeltmeye girişti. Bunu bir süre başardı da. Bu dönem onun gerçekten yükseldiği ve toplumdaki solcu, liberal ve dinsiz insanlardan da destek aldığı dönemdir.
Ancak sonra yeni kurulan hassas denge tekrar bu defa Müslümanlık öğesine ağırlık verilerek bozuldu. Öyle bir bozuldu ki toplumda her ilişki, her kurumsal yapı bozulmaya başladı.
Seçmenler, oylarıyla “Bizim hayatımızdaki dengeleri tekrardan kurun” mesajını verdi siyasetçilere.
Türkiye, dünyada ilk ve tek Müslüman demokrasi olma potansiyeline sahip, bu yüzden de büyük ve önemli olan bir ülkedir.
Atatürk’ün çerçevesini oluşturduğu bu sistem, ancak kendi demokrasisinin içindeki o öğeler arasında daima dengeyi sağlamayı başarmasıyla mümkündür.
Bu dengeyi aslında sağlamak da o kadar zor değildir, çünkü bunu isteyen ağırlıklı bir nüfus var Türkiye’de. Bizler dengelerimiz siyaset tarafından bozulmadığı takdirde gündelik yaşamlarımızda, hayat tarzlarımızda zaten o dengeleri içgüdüsel olarak oluşturduk.