Son yıllarda Türkiye’yi sıradanlaştırma, vasatlaştırma yolunda özel bir çaba var. Bu çabaya bazıları muhafazakârlık, bazıları da yeni Türkiye adını takıyor. Çok da başarılılar; çünkü bu çabayı gösterenler insanların yüreğine korku salmışlar.
“Biz bildiğimiz, alıştığımız hayat tarzımızı yaşamayı sürdürürsek, istenildiği kadar vasatlaşmazsak dışlanırız, belki de ceza alırız” diye bir düşünce de var.
Bu yüzden eğlenmekten, hayatı kucaklamaktan, doğru bildiğimiz şekilde mutlu olmaya çalışmaktan neredeyse utanır olduk.
Bu durum Türkiye’yi olduğundan çok daha gri, çok daha vasat bir ülke gibi gösteriyor. Ortadoğu’ya yakışan biçimde sıradanlaşıyoruz bu şekilde. Halbuki gerçekte Türkiye böyle değil. Hepimizin içinde hayata sarılma, olabildiğince keyfini çıkarma ve hayatımızı güzel yapma duygusu var. Bir yönümüz sapına kadar Akdenizli.
Üzerimize serilmeye çalışılan ölü toprağını kaldırıp atmayı başarırsak dünya, yaşadığımız bunca beladan, acıdan sonra bile hayatı bırakmayı reddetmeyen, teslim olmayan ve her şeye rağmen “Yıkılmadık, hayattayız” diyen bir ulus görecek.