Trump, ekonominin yönetimini teslim edeceği insanları ağırlıklı olarak Wall Street elitlerinin arasından seçti.
Bu sağ elitler, Amerikan ekonomisinin yönünü belirlerken global sistemin de dinamiklerini tayin edecekler, dolayısıyla bizi de çok ilgilendiren kararlara imza atacaklar.
Bu sağ elitler, Trump’ın siyasi tabanını oluşturmak için kullandığı sağ popülist söylemde de hedef olan insanlar.
Trump bir yandan Washington’daki çürümüş siyasi sistemi bitirmeyi amaçladığını söylerken öte yandan halkı, çalışanları unutup sadece kendi çıkarları için ekonomiyi manipüle eden insanları da hedef aldı.
Siyasi sistemi çökertecek insanları yine sistemin içinden bulup kabinesine soktuysa, ekonomik sistemi düzeltecek isimleri de yine yerleşik düzenin içinden bulup çıkardı.
Yani anlayacağınız, popülist sistemin tabanı ne kadar güçlü olursa olsun, kendi içinden kolay kolay lider kapasiteli insanlar çıkaramıyor.
GOLDMAN SACHS
Wall Street elitinin doymaz para tutkusu, acımasızlığı, para için her şeyi satabilen değerleri, Trump’ın popülist söylemine inanan tabanın da nefret ettiği bir düzen. O düzenin en sembolik ismi ise Goldman Sachs şirketiydi.
“The Big Short” filmini hatırlayın... O filmde çürümüş mali sistemin en nefret edilen, en tepki gören şirketi olarak Goldman Sachs anlatılıyordu. Yani anlayacağınız, bu şirket çürümekte olan sistemin sembolü olarak popülist nefretin hedefindeydi.
Şimdi siyasi popülizmin lideri Trump’ın, ekonomi yönetimini teslim ettiği insanlara baktığımızda, çoğunluğunun Goldman Sachs kökenli olduğunu görüyoruz.
İP CAMBAZLIĞI
Trump bu siyasi ip cambazlığını, yani popülist söylemleriyle bu söylemin hedefi olan sağ elitlerin politikalarını bağdaştırabileceğini düşünüyor. Çok zor bir iş ama imkânsız da değil.