30 yıllık yazarlık hayatımda birçok defa “habeas corpus” yazısı yazmak zorunda kaldım.
Demokrasiyle yönetildiği ve insan haklarına saygılı olduğu söylenen bir toplumda bir yazarın bu kadar fazla habeas corpus yazısı yazmış olması, hem kişisel hem de toplumsal bir utanç kaynağıdır.
İlk önce kavramı özetle hatırlatayım da daha sonra bugünlerde yine aynı konuda bir yazı yazmak neden zorunluluk oldu onu anlatacağım.
Kavram “belirli bir suçla suçlanmış ve tutuklanmış bireylere devletin nasıl davranması gerektiğini, adaletin nasıl sağlanacağını düzenleyen kurallar bütününü” tanımlıyor.
Kelime anlamı olarak “vücut benim” diyen tutuklanan insana “vücut bende”diyen devletin cevabını anlatıyor “habeas corpus”.
Suçlanan “vücut benim” diyerek devletin elindeyken kendisine, haklarına saygılı, eziyet edilmeden, baskı altında tutulmadan adil davranılmasını talep ediyor.
“Vücut bende” diyen devlet ise o vücudun (suçlunun) artık kendinde olduğunu ve onu adil bir şekilde yargılayacağını deklare ediyor. Kavram bu şekilde özetlenebilir.
Gördüğünüz gibi demokrasinin, özgürlüklerin temelinde olan bir kavramdır bu. Habeas corpus olmadan bir ülkenin adil ve demokratik olabilmesi imkânsızdır.
Kavram, ideolojiler ve insanlar üstüdür. Çünkü onun sağladığı güvencelere her yurttaş bir gün ihtiyaç duyabilir.
Yani kimse o gün suçlanan kendisi değil diye, suçlanan insandan nefret ediyor diye habeas corpus kavramının rafa kaldırılmasını talep edemez.
ŞİMDİ NEDEN YAZIYORUM?
Şimdi gelelim bunu neden yeniden yazdığıma