Yılbaşı gecesi yalnızlığımdan bir mutluluk yaratmak için epey gayret de etmiştim.
Arkadaşımdan “Haydi gel, birlikte olalım” daveti de vardı aslında, ama Basriameliyatlıydı, onu uzun zaman yalnız başına bırakmaya gönlüm el vermiyor. Fatoş da uzaklarda olduğundan evde tek arkadaşı benim onun (evet, köpeklerimin adları Basri ve Fatoş).
Ben yeni yıla hangi ruh haliyle girilirse onun yıl boyu süreceğine inananlardanım. Gece boyunca minik mutluluklar yaratmak için çalıştım.
Geleneksel yılbaşı yemeğim olan içinde minik sosis parçaları bulunan soslu makarnam hayli başarılıydı. (Big Bang Theory’nin yıldızı Sheldon Cooper ile yemek zevklerimiz aynı, zekâ seviyelerimiz aynı değil, ne yazık ki o üstün zekâlı).
Neyse...
Sonra Basri’ciğim yanıma yere uzandı, ben de hiçbirine tam takılmadan kanallar arasında gezinmeye başladım.
Ülkenin birçok yerinde her şeye rağmen eğlenmeye çalışan insanları gördükçe çok çok mutlu oldum. Ülkemin bu halini çok özlüyorum.
Rana’cığıma aylar önce hediye olarak götürdüğüm CD’sinden şarkıları okurken Tarkan’ı gördüm.
Onun ne kadar da büyük bir sanatçı olduğunu bir defa daha fark ettim. Türk sanat müziğini okurken buna bir pop starının klasını da kusursuzca katabiliyordu.
İkinci kadehimi o şarkılar eşliğinde içmeye başladım.
BİRDEN BASTILAR
Yalnız olduğumdan, karımı ve çocuğumu çok özlediğimden zaten ruhumda baskı altında tutmaya çalıştığım bir mutsuzluk var. Ayrıca tabii ki her yılbaşında olduğu gibi yaşlanmaktan da korkuyorum.
Hepsi üst üste geldi. Birden üstüme bastılar. Hele bir de Tarkan “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”ı söylemeye başlayınca, hüznüm patladı, biraz ağladım.
Yıl böyle devam eder diye korktum, kendimi zorlayıp bu havadan çıktım.
Ben ağlayınca Basri suratımı yalamaya çalıştı.
Televizyonu kapattım, bilgisayardan çok sevdiğim “Big Bang Theory” dizisini seyretmeye başladım.
Bu dizi içimi hep sıcak duygularla doldurur, hep gülümsetir beni.