Çölaşan her zaman iyi yaptığını yine başardı ve bu ortamda beni hedef göstermek için eski dosyalarını açtı.
Ben geçmişimde yaptığım hiçbir şeyden utanmadım ve o zaman ne yapıyorsam yazdığım gazetelerde bunun gerekçelerini de okuyucularıma hep anlattım.
Evet, geçmişte Cemaat ile hükümetin arası iyiyken ve bugün ortaya çıkan konuların hiçbirisi ortada yokken, iktidar ve devletin tüm güçleri bu insanlarla iyi ilişki halindeyken ben de onlardan bazılarıyla görüştüm.
Beni bunu yapmaya iten gerekçeleri o zaman da anlatmıştım ama şimdi de okuyucular için tekrarlamalıyım bunu.
Ben tüm yazarlığım boyunca laik iktidarlar döneminde dindarlara, inançlı insanlara haksızlıklar yapıldığını savundum ve Türkiye’nin ve laik insanların bu geçmişle yüzleşmesi gerektiğini söyledim. (Çölaşan’a da bunu kuvvetle tavsiye ediyorum.)
Türkiye’nin normal olmasının önündeki en büyük sorun, dünkü yazımda da belirttiğim üzere dindar kesim ile laikler arasındaki diyaloğun kopuk olması, onların birbirlerini anlamak ortamından yoksun olmalarıydı.
Bunu geçmişte hiç anlatmadıysam en azından 20 kez anlatmış, yazmış olmalıyım ve o yazılar sonucunda kendimle ilgili aldığım şahsi bir kararı da açıklamıştım.
Bu diyaloğun ve konuşma, anlaşma ortamının oluşmasını sadece teorik olarak savunmak, bunu soyut anlatmak yetmez. Bunu birey olarak kendi hayatımızda da yapmamız gerekiyordu. Bunu hem kendimiz hem de ülkenin daha güzel bir yer olması için yapmamız lazımdı.