Üç gündür İstanbul'da oradan oraya koşuşturuyorum.Uzun zamandır göremediğim dostlarım, görmeyi beklemediğim halde tesadüfen görüştüklerim ve sokakta tanımadığım insanlar arasında içten, samimi bir şekilde gülen tek bir kişi bile görmedim diyebilirim.Sohbete otursak ikinci dakikada konu, "Bu ekonomik durumdan nasıl çıkarız, ne yapmalıyız, sen hiç umut ışığı görüyor musun"a geliyor ve konu sadece orada tıkanıyor. Başka hiç bir konu akla gelmiyor.İçimizde, genlerimizde olması gereken Akdenizli ruhu bölümü tamamen ölmüş gibi.Bu kolektif kötü ruh hali benim için sürpriz olmadı tabii ki. VATANIMIZI BEYNİMİZDE TAŞIRIZŞu anda Washington'da çalışıyor olsam da, insan memleketini beyninde, kalbinde taşıdığından ben de aynı ruh halindeyim bir süredir doğal olarak. Bunun ne kadar da tehlikeli olduğunu ve gerçekte var olmayan krizleri bile yaratabileceğini bildiğimden doğal olarak biraz korktum. BEKLENTİLERİN ÖNEMİEkonomide doktora dersleri alırken bize 'beklentilerin', 'algıların' ne kadar da önemli olduğu, bunların kötü olması durumunda krize düşmesi için hiçbir nedeni olmayan bir ülkede bile kısa sürede kriz yaşatabileceğini ve tüm normal dengeleri alt üst edebileceğini öğretmişlerdi.Öğretmekle de kalmadılar, ekonomik modellerle bunu gösterdiler de. Büyük tahtaya ilk önce normal durumdaki ekonominin grafikleri konulmuştu. Sonra gelecek beklentileri, insanların algıları, kötüleştiği takdirde o normal ekonominin ne hale düşebileceği yine grafiklerle gösterilmişti. İkinci durum lafla anlatılamayacak kadar çılgın ve çalkantılıydı.Ülkemizde bizim de bu geçiş sürecinde olduğumuzu düşünüyorum.