Dünyada cevabı en zor sorulardan biri, “Normal nedir” olmalı. Herkesin kendine göre bir normali var ve kimse kimseyi de normali farklı diye yargılamamalı.
Yargılanmak ve onay almak niyetim olmadığından kendi normalimi burada anlatmaya girişmeyeceğim. Sadece bunun minimalist bir normal olduğunu söylemeliyim, yani “Mümkün olduğunca basit ve kolay erişilebilir hedefler koyarsam bunları elde etmem mümkün olur” yaklaşımıyla oluşturulmuş bir normal bu. Normali arayışımda Taoist bile olduğumu söyleyebilirim.
Böyle olduğu halde Türkiye’de bu normali bir türlü yaşama imkânım olamıyor. Bunu kimsenin de yapabildiğini sanmıyorum.
Geldiğimiz noktada artık kimsenin gece kafasını yastığa koyduğunda geride bıraktığı sıradan günden tatmin ve huzurlu olabildiğini, uyanacağı günü de umutla bekleyebildiğini sanmıyorum.
Kendi normalimizin ne olduğunu unutmakla kalmadık, normal tanımının bile ne olduğunu unutur haldeyiz.
Şahsen ben “anormalliğin” her tarafı sarmakta olduğunu hissederek yaşamaktan çok yoruldum artık. Son dakikalar, sıcak gelişmeler, her an gelen trajedi ve korku dolu haberlerle geçmeye alıştırılmış hayatlarımı- zın aslında bizleri ne kadar yorduğunu, belki gündelik yaşamın baş döndürücü hızında fark edemiyoruz.
Ama ben bu yaz tesadüfen bu tür yaşamın beni yavaştan öldürmekte olduğunu fark ettim. İşadamı arkadaşlarımın örgütlemesi sonucu birkaç günlüğüne Kuşadası’ndan Samos’a geçtik.