Dün “Makul insanlar OHAL’den yana” dediğim yazımdan sonra bir arkadaşım aradı ve “O halde CHP makul değil mi sence?” diye sordu.
Ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun makullükle bir sorunu olmadığını düşünüyorum, ama CHP’nin tabanının makul olmakta hayli zorlandığını biliyorum.
Neredeyse tüm arkadaşlarım, aile çevremin hemen hemen tümü bu tabandan oldukları için makul olmaktan ne kadar uzak, hatta irrasyonel olabildiklerini çok iyi biliyorum.
Bu tabanın büyük çoğunluğu, belki de tamamı Erdoğan’ı pek sevmiyor, ondan ürküyor ve onun uzun vadede kendilerine kötülük yapacağını düşünüyor.
Sürekli böyle bir ruh haliyle yaşayan bu insanlar, sağlıklı bir ruh halinden tamamen çıkmış durumdalar. Bu yüzden darbe girişimi gecesi bazıları sosyal medyada bu hadisenin bir devlet oyunu ve Erdoğan’ın planı olduğunu yazabildiler. Yazdıkça kendileri de yalanlarına inandılar.
Halk darbecilere karşı durmak için meydana davet edilince bu kesimin paranoyası zirve yaptı. Darbe gecesinin sabahı biraz rahatlamak, makul düşünmek yerine çoğu kendi paranoyalarını besleyecek komplo teorileri üretmeye devam etti.
Kılıçdaroğlu şu anda doğru siyasi tavrın OHAL’e destek vermek olduğunu düşünse bile bu parti tabanı nedeniyle bunu yapması imkânsız.
Kılıçdaroğlu, bu seçmen kitlesinin bu bölünme paranoyalarıyla birlikte yaşamak zorunda.
UMARIM AK PARTİ...
Umarım CHP’nin OHAL oylamasındaki “Hayır” oyu, AK Parti ile CHP arasında açılmış olan “makulde ortak zemin” bulma şansını ortadan kaldırmaz.
Başbakan Yıldırım, Kılıçdaroğlu’nun parti tabanında bulunan tepkici unsurları da dikkate alıp onları rahatlatmak zorunda olduğunu görmeli ve OHAL oylamasındaki “Hayır” oyunun Türkiye’nin çok ihtiyacı olan AK Parti ile CHP’nin ortak makul zeminde buluşma yolunu kapatmamaya dikkat etmeli.
Çünkü darbe girişimi gecesi bu iki partinin arasında böylesine bir yakınlaşma yolu açılmıştır. Bu Türkiye’nin büyük şansıdır ve kullanılmazsa ülkemize yazık olur.
BU ARADA...
Bizler kendi içimize kapanmış bitip tükenmek bitmeyen sorunlarımızla didişirken, yüreğimiz hop oturup hop kalkarken bu arada tabii ki dünya da durmuyor. Keşke “Durdurun dünyayı, inecek var” deyip kendi coğrafyamızda inebilsek ve dünya durmasını sürdürseydi, içimize kapandığımızda hiçbir şey kaçırmazdık.
Ama dünya bizim dışımızda durmadan değişip yeniliyor kendini. Bizim de artık biraz normalleşme havasına girip dünyayla bağlantımızı tekrardan kurmamız lazım.