Yıllar önce ABD’deki ilk maçını New York’ta Cosmos takımında izlediğimde (kalede Yasin vardı) Pele’nin neden bir global dev olduğunu anlamıştım. Topu ayağına her aldığında tribünlere bir elektrik saçıyordu. Durgun olduğu maçta bile zamanı geldiğinde tek bir hareket yapar ve sadece o anla hatırlanıp büyümeyi başarırdı.
Bu işin uzmanı filan değilim, ama çok uzun yıllar sonra aynı ışığı, aynı elektrik saçma yeteneğini ben Arda’da görmüştüm. (İlk maçını gördüğümde yayın yönetmeniydim ve gazeteyi arayıp “Maçın sonucu ne olursa olsun haberi Arda üzerinden görün mutlaka” demiştim.)
Şimdi de Emre var, içimi futbol coşkusuyla doldurup bana gelecek için umut veren. 3’ü de benzer kalitelere ve aynı elektriğe sahip futbolcular. İşin ilginci, 3’ü benzer geçmişe de sahip.
Hepsi fakir ailelerden geliyor ve zor şartlar altında çocukluk geçirmişler. 3’ünde de inanılmaz bir futbol sevgisi çok küçük yaşlarda ortaya çıkmış.
Pele fakirlik nedeniyle bir top alamadığı için eski çorapların içine gazete kâğıtlarını doldurup iple bağladıktan sonra çamurlu mahalle aralarında “top”koşturarak tutkusunu yaşamış. O inanılmaz yetenek, o koşullarda oluşmuş.
Arda’nın bir çift kramponu varmış ve onu çamurdan temizlemek, iyi koşullarda tutmak için diş fırçasıyla temizlermiş. Emre ise gurbette yetimhanede geçen yıllarında tutkusunun ölmesine hiç izin vermemiş ve gelecek rüyalarını meşin yuvarlağa bağlamayı sürdürmüş.