21’inci yüzyıl “düzenlerin bozulması” (disruption) yüzyılıdır. Nasıl ki iş ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde, sosyalleşme biçimlerinde ve iş yapma süreçlerinde alıştığımız düzenler bozulup yerine yenileri geldiyse siyasetin de alıştığı düzen bozulup yerine yenisi geliyor.
Siyasette 20’nci yüzyıldan 21’inci yüzyıla henüz yeni geçmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu geçişte demokrasi yeni paradigmalar yaratıyor, 20’nci yüzyıl boyunca hâkim olan paradigma çöküyor. Yerine yükselen paradigma ise 21’inci yüzyılın yeni siyaset ve yönetim düzenlerini belirleyecek.
Yeni paradigma “temsili demokrasi” sisteminin çöktüğü tespitinden yola çıkıyor. 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş olan temsili demokrasi sistemi, “seçkinler yönetimi”ni üretti.
Çoğunluk olsa da halkın bir bölümünü temsil etme iddiasıyla iktidara gelen yönetimler, bu temsil yetkisine dayanarak halk için neyin daha iyi olacağına, halkın ne istemesi gerektiğine de karar verip politikaları dikte ettiler. Bu sistem sürekli olarak bir seçkinler yönetimi üretti. Ülke halkı, temsil imkânı bulunmayan seçkinlerin eline kaldı.
20’nci yüzyılın demokrasi paradigmasının temelindeki çelişki ve trajedi budur.
TÜRKİYE’DE YAŞANANLAR
Bu temel çelişki ve trajediyi en şiddetli yaşamış ülkelerden biri de Türkiye’dir.
20’nci yüzyılda bir dizi laik yönetim, halkı temsil iddiasıyla iktidarda olmasına rağmen halkın dini duyarlılıklarını sürekli duymazdan geldi veya bastırdı. Oysa bunun böyle olması gerekmiyordu, bu laikliğin yanlış yorumuna dayanıyordu.