Benim “Washington illeti” diye tanımladığım, isterseniz “Sedat Ergin hastalığı” diye de söyleyebileceğimiz bir hastalık var. Bunun ölümcül olması ihtimali de büyük.
Bu hastalık sizi dünyevi zevklerden koparıyor ve son derece sıkıcı, bıktırıcı olması gereken konularda düşünmek ve okumaktan zevk alır hale getiriyor.
Şu anda okuduğum kitaplara bir bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Washington temsilcisi olmadan önce bu fotoğrafta mutlaka keyifli bir roman, popüler bir kültür analizi, bir de sinema üzerine kitap mutlaka olurdu.
Şimdi ise o eski günlerde bana “Okusana” deseydiniz bile ruhsal bunalıma gireceğim, belki de intihara teşebbüs edeceğim türde kitapları okumaktan zevk alıyorum.
Yakalandığım illetin başka tezahürleri de var. Bir komedyen, yaşlanmasını anlatmak için “Eskiden yatak odamın tavanında bir ayna vardı, ama son zamanlarda o aynayı mutfağın tavanına astım” demişti. Benim tutulduğum illetten sonra ise ben tavandaki o aynayı çıkardım, yerine dev bir Ortadoğu haritası astım. Yatarken ona bakmak zevk veriyor artık.
Eskiden haritaya hiç bakmazdım, bakacak da olsaydım Amerika, Fransa veya Japonya gibi içlerinde haz ve seksüel heyecan olan ülkelerin haritasına bakardım. Şimdi ise içlerinde beladan bol bir şey olmayan ülkelerin haritasına bakıyorum, onların çoğu da bize komşu.
Yine bu illete tutulmadan önce şarap üreticileri toplantısı gibi konferanslara gitmekten keyif alırdım, şimdi ise keyif aldığım konferans Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin konferansı gibi şeyler olabiliyor.
Barda buluştuklarımla artık seks ve kadınları değil, Suriye’yi konuşuyorum. Üstelik bunun doğal ve zevk alınması gereken bir şey olduğunu bile düşünüyorum. Görev süremin henüz başındayım,