Yıllardan bu yana ilk kez geçenlerde İstanbul'un yakın-dışına çıkmak için trene bindim. Çocukluğumda çok sık Ankara-İstanbul arası trenle seyahat ederdim. Son binişimde trenin penceresinden bakarken Marcel Proust'un çaya bandığı bisküvisini ağzına attığı anda olanlar bana da doldu. Birden çocukluğumun anıları geliverdiler. O günlerde geçtiğimiz her kasabada trenin yanında 'gazete, gazete' diye bağırarak koşan çocuklar olurdu. Sobaları yakmak için mi istiyorlar yoksa büyükleri okusunlar diye mi emin olamadığım halde o yaşımda yanımda bulunan büyüğe okumuş olduğu gazeteyi çocuklara trenin penceresinden atmasını isterdim.