Türkçe’deki en dehşet verici, en ürkütücü, insanın kanını donduran cümleyi düşüneyim dedim. Aklıma birçok olasılık geldi tabii ki.
“Son arzunu söyle” bunlardan bir tanesi olabilir. Eşinizden gelebilecek, “Cepten aradım yoktun, nerelerdeydin?” cümlesi de aday olabilir buna.
“Gözün aydın, seni Rakka’ya gazetenin temsilcisi yaptık” da olabilir bu cümle. “Selçuk, Washington’a geliyor” sözü de çoğunluk için son derece masum gelebilir ama benim için dehşet verici bir cümle. Ama Türkçe’deki en ürkütücü, en dehşet verici cümle bence bunların hiçbiri değil.
O cümle bence şu:
“Bu meseleyi yarın tartışmayı sürdüreceğiz.”
Bu cümleyi karınızdan da patronunuzdan da duymak hoş değil. Yarın işlerin iyi gitmeyeceği, söylenmesinden bile çıkarılabilen bir cümle bu.
Ama cümleyi asıl dehşet verici, korkunç yapan, “Bu meseleyi yarın tartışmayı sürdüreceğiz” cümlesini Sedat Ergin’in yazısının sonunda kullanmasıdır.
Bunun anlamı, o anda neyle ilgili yazıyorsa yazsın konuyu daha bir süre sürdüreceğidir. Bir süre derken birkaç günü de kastetmiyorum tabii ki. Burada aylardan, hatta yıllardan bahsediyoruz.
Çünkü o maksimum yazar ciddiyetiyle bir konuyu ele aldığında, biz gayri ciddi yazarların bir paragrafta bitireceği yazıyı birkaç yıla yayabiliyor.
Bir defasında Balyoz davası hakkında yazmaya başlamıştı. Ben de maalesef okudum ve her gün, “İnşallah yarın bitecek” derken bitmesi bir ay sürdü. Savcılar da çok eğlenceli, mizah dolu yazılar yazmalarıyla tanınan bir meslek grubuna mensup değiller, ama sonradan duydum ki Sedat’ın bu konudaki yazısını okumaya yeltenen bazı hukukçular 15’inci günde sıkıntıdan intiharın eşiğine gelmişler.
Sedat sadece sıkıcı uzun yazılar yazmasıyla değil, aynı zamanda onları okumasıyla da meşhurdur. Bu nedenle benim hiçbir yazımı okumadığına eminim.
Kofi Annan bir zamanlar bir belgeyi kaleme almıştı. Bunun tüm yazı tarihinin en sıkıcı metni olduğu ve sıkıcı metinler alanında bir rekor kırdığı da söylenir. Metin o kadar sıkıcıydı ki, yazdığı iddia edilen Kofi Annan’ın