Tam yüzyıl önce 2 Şubat tarihinde (Çarşamba günü) Paris’in Shakespeare and Co. adlı kitapçısının dükkan vitrininde James Joyce’un Ulysses adlı çalışması mavi-yeşil tonların hakim olduğu cilt kapağıyla ilk kez ortaya çıktı.
Kitabın yazılış sürecini takip etmemiş olanlar belki o günün farkında olmayabilirlerdi ama o gün, o kitap ile birlikte roman yazma sanatının bilinen tüm kuralları değişmekteydi. Yani o gün Paris’in işlek yaya trafiğinin olduğu o dükkanda kitabı satın almasalar bile sadece vitrinde görseler de insanlar olağanüstü bir güne şahitlik ediyorlardı.
O gün Paris’te Proust’un evinden çıktığını ve kitapçıya geldiğini hiç sanmıyorum ama Proust, James Joyce ile birlikte edebiyatta ve yaptığı etkilerle sanatın her dalında modernin anlatım biçimlerini oluşturmaya girişmişlerdi.
İki büyük yazar da iç monologlarını, bilinç akışlarını romana dönüştürerek aslında büyük bir devrim yapıyorlardı.
Ulysses gayet tabii ki okunması hayli zor olan bir çalışmaydı. Bu da doğaldı çünkü bir insanın iç monologları ve bilinç akışlarının mantık kurallarına, dil kurallarına uyması zorunluluğu yoktu. Her insanın iç monoloğu kendine özgü mantık ve dil kuralları koyabilirdi. James Joyce da kendi mantığını ve özel dilini romanına yansıtmıştı.