“Kierkegaard haklıydı.” İki kelimeden oluşan bu cümleyi kendi başına bir klasik olarak mizah tarihine geçiren Woody Allen’ın ilk ve belki son kez hüngür hüngür ağlamasının da bu filozof sayesinde olması ilginçtir.
Allen daha sonra bu ağlama olayının nasıl gerçekleştiğini şöyle anlatıyor: Annesi bir gün ona kek yapmaya kalkışmış, kek fırından çıkınca tezgâhın üstünde tepsi içinde soğumaya bırakılmış. Woody Allen o sırada biraz gerginmiş. Çünkü annesine “Aç değilim” demesine rağmen kadın onu beslemekte kararlı olduğundan içten içe annesine de sinirleniyormuş.
Allen, annesinin söylenmelerine kulağını tıkayarak mutfakta dolaşırken kazayla kolunun çarptığı tepsi ayağının üzerine düşmüş. Allen çektiği büyük acıya rağmen o anda bile ağlamadığını söylüyor. Hastaneye götürdüklerinde kemiğinin çatladığı ve hastanede dinlenmesi gerektiği söyleniyor. Allen hafta sonunda bir kadınla randevusuna gidemeyecek olmasının bile kendisini ağlatamadığını ısrarla vurguluyor. Annesi ona okuması için kitaplar getiriyor. Kitaplar arasında Kierkegaard’ın kitabı da var. Allen filozofun kitabını karıştırmaya başlayınca bir cümleye takılıyor. Cümle tamamen anlaşılmaz ve tercüme de edilemiyor. Kime sorsam açıklayamadı bu cümleyi. Bu nedenle İngilizce yazmak zorunda kalacağım: “Such a relation which relates itself to its own self (that is to say, a self) must either have constituted itself or have been constituted by another.”