ürkiye’de yazar olmak hep zordu. Dönemine göre baskılar, baskıcılar değişse de baskı, yazarlık mesleğiyle otomatik gelen bir hayat tarzı gibiydi.
Kabul etmek gerekir ki, çağımızda Türkiye’de anlamlı bir şekilde işini yaparak yazar olabilmek gerçekten zor.
Aslında cesareti ve imkânı olan, bu işi gönüllü bir şekilde bırakıp kendi özeline çekilmeli. İnziva da diyebilirsiniz buna.
Yazar olabilmeyi imkânsızlaştıran siyasi ve sosyal koşulların yanı sıra bir de fiziksel imkânsızlıklar var.
Dijital dünyayla ilgilenmeye başladığım ilk günden gördüm ki bazı gelişmeler kaçınılmazdır; bunlara katılıp katılmayacağımız hakkında tercih hakkımız maalesef yok.
Özellikle biz medyada son nefesini vermekte olanlar açısından bir tercih hiç yok.
Ya dijitalin gerektirdiği sürece katılacağız ya da kaçınılmaz sonumuz daha erken gelecek.
Yani bu yüzyılda yazarlık sadece siyasi ve sosyal koşullar nedeniyle değil, fiziksel nedenlerle de ölmüştür.
Çünkü insan beyni değişiyor. Beynin değişme kapasitesi olduğu hep söylenir ve bilinir, ama değişimin bu kadar hızlı ve belirgin hale geldiği bir başka dönem de olmamıştır herhalde.
Çok kısa süre içinde bütün anlatımlarımız videolu olacak, dijital dünyadaki tüm reklam gelirleri videolu anlatımlara kayacak.
İnternet sitelerinde sadece yazılı metinden oluşan anlatımlar yer almayacak, hepsi videolu, görüntülü olacak.