20’nci yüzyılın Soğuk Savaş döneminde birçok acı çekildi, birçok hayat karardı, ama karşıt blokların liderleri Amerika ile Sovyetler Birliği birbiriyle soğuk savaşı sürdürürken bir yandan da kendilerine ait olan dünya coğrafyasında düzeni de sağlıyorlardı.
Bu düzen kendine özgü bir uluslararası hukuk, yasal süreçler ve kurumlar da yaratmıştı. Mükemmel olmasa da çok demokrat sayılmasa da ortada işleyen ve global düzeni sağlayan bir sistem vardı.
Sovyetler Birliği sisteminin çökmesiyle Soğuk Savaş bitti, karşıt bloklar ve onların hegemonyasında tutulan dünya paylaşımı sistemi ortadan kalktı. Düzen bozuldu.
Dünyada göçmen sorunu da bu düzenin çökmesiyle başlamıştır. (Bu konuda iyi bir çalışma “Masses in Flight: The Global Crisis of Internal Displacement” yazarıRoberta Cohen) Eski blokların hâkimiyetinde istemedikleri hayatları yaşamakta olan insanlar, dünya düzeninin çökmesiyle yeni hayat arayışlarına çıktılar ve sınırları geçmeye başladılar. Soğuk Savaş’ın eski rakipleri Amerika ile Rusya (Sovyetler Birliği) bu başlayan yeni hareketliliğin yeniden oluşturulmaya çalışılan global dengelerde fazla sorun yaratmaması için göçmenliğe özgü yasal yapıları, uluslararası koruma ve yardım yollarını da oluşturdular. Evinden kopup yeni arayışlar için yola çıkan insanların haklarının ne olduğu ve bunların nasıl korunması gerektiği yeni normlara bağlandı.
Bu yeni sistem, bu yeni global düzen bir süre oldukça sorunsuz yürütüldü. Arada çıkan anomaliler ve aksamalar da var olan sistemin geneli içinde çözülebiliyordu.