Gelecek bilinmezdir. Ancak kestirilebilir.
Hele ki onu siz inşa ediyorsanız...
Bunu da biz projeksiyon, tahmin gibi kelimelerle ifade
ediyoruz.
Bilinmezlik "mutlak" olunca, her tahmin "hata" içerir. Hata
içeriyor diye geleceği tahminden vazgeçmeyişimiz de "yarın ne
olacak?" merakın dayanılmaz cazibesine dayanır.
Aslında her gelecekçinin (futurist) tutmayacak bir tahmini
vardır.
Bırakın falcılık tekniklerini, önümüzdeki dönemin bütçesini
planlayanları dahi çuvallamasına, "öngörülemeyen gelişmeler" yol
açar.
Şu sıralar Türkiye'nin geleceğine dair pek çok projeksiyon
yayınlanıyor. 2023'e dair "hedef" haline getirdiklerimiz de bir
nevi tahmin aslında.
Goldman Sachs'ın 2035, 2050 dünyasına dair araştırmalarını
inceledikçe, Türkiye'nin ilk 10'da yer aldığını görüyorsunuz.
Gelecekçilerin kullandığı onlarca yöntem içinde "en az saçmalayanı"
diye biri yok. Karmaşık modeller ve yoğun algoritmaların ıskaladığı
gerçeği bazen bir tarotçu veya kristal küreye bakan falcı, daha
isabetli görebiliyor. Burada sorun, araştırmanın zaten "muğlak"
özrüne rağmen, beklenti yönetiyor olmasıdır.
Hatırlıyorum 1982'de tahmin modelleriyle yoğunlaştığım doktora
dönemimde, henüz siyah beyaz yayın yapan TRT'nin renkli yayına
geçişine dair bir araştırma incelemiştim. Her sayfası denklem
salkımı gibi matematik taşan bu bilimsel(!) çalışma, önümüzdeki 10
yıl içinde; TRT yayınları içinde renkli oranının %50'ye varacağını
söylüyordu.
Sonuç; ertesi yıl TRT %100 renkli yayındaydı. Çalışmanın
öngöremediği, teknolojideki kırılma idi ve doğal olarak
çuvallamıştı. Zira geleceği tahmin ederken Parmenides körlüğü
yaşamış, bugünü dönüştürmeden, dünü yarına taşımıştı.