Başbakan Binali Yıldırım'ın dün açıkladıkları, yılsonunda
%5'leri aşacak büyümenin habercisi gibi... Artan jeopolitik
risklerden, küresel durgunluğa dek işlerin yolunda gitmediği
dünyada Türkiye "pozitif ayrışma" yönünde acil eylem programını dün
itibarıyla devreye almış görünüyor.
Söylemden ziyade eylem odaklı tavrıyla Binali Yıldırım, süreç
boyunca tıkanan, aksayan, yeterince hızlanamayan ve ekonominin
aktörleri tarafından dile getirilen sorunlara, bütüncül ve
karşılıklı etkileşim dikkatiyle çözüm getirmiş oldu. Burada
icraatın hızı, içeriği kadar hayati zira...
Yalnızca içerideki aksaklıklara değil (damga vergisi, çek vs.) aynı
zamanda bizim dışımızda gelişen olumsuzluklara karşı eylem
içermesi, bu programın en belirgin vasfı gibi geliyor bana.
Yıldırım'ın "dostluk halkasını genişletiyoruz" diye tanımadığı,
"Rusya'dan İsrail'e, Mısır'dan Suriye'ye, Irak'tan İran'a, AB
ülkelerinden ABD'ye herkesle barışçı, dostane, gerçekçi
ilişkilerimizi geliştirme azmi" aslında...
Küresel siyasette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en üst
mertebeden başlattığı diplomatik atakların gereğini yapmış Başbakan
ve "Kıbrıs'taki kalıcı barışa" dek detaylandırmış. Amaç,
Türkiye'nin itibarını yükseltmek için çevremizdeki barış çemberini
güçlendirmek, dostluk halkasını genişletmek.
Bu, öylesine hayati bir konu ki Erdoğan'ın Putin'le yaptığı telefon
görüşmesi, iki ülke arasında uçak kriziyle tırmanan gerginlik
yüzünden tıkanan tüm kanalların çok kısa sürede ve daha zengin
içerikte açılmasına yetmişti.
Ben bu diplomatik atağın asıl meyvelerini, ihracat üzerinden
vereceğine inanıyorum. Neticede komşularımızla ilişkilerimiz,
ülkenin dış dünyaya açılmada ilk basamağını oluşturuyor ve
genişleyecek "dostluk çemberi" üretim üssü haline gelme sürecindeki
Türkiye'nin dış ticaret atağına imkân açacak.