Türkiye, 10 yıldır orta gelir tuzağından kurtulamıyor. Bunun ekonomiye dair değişkenleri belirleyip, yapısal dönüşüm reformlarıyla gereğini yapma gayretimiz sürüyor. Ancak ekonomi dışı değişkenler için farkı adımlar gerekiyor.
Karmaşada yol alan dünyada artık biliyoruz ki siyasi istikrar kadar güçlü liderlik son derece kritik önem taşıyor ve bütün uluslar, "beni izleyin" diyecek liderlik arayışında...
Çin'in yükselişe geçtiği, Avrupa'nın dağılma sürecine girdiği ve ABD'nin kendi içine çekilmeye başladığı bu dönem, eğer yeni stratejiler geliştirilmezse, ülkeler coğrafyasını değiştirebilir.
Sabah Yazarlar Kulübü Referandum Buluşmaları için Adana'dayız ve salonu dolduran dinleyicilerin merakı, sandıktan hangi sonucun çıkacağı kadar, dünyanın bir sonraki adımda alacağı şekil ve bu yarında Türkiye'nin nasıl davranacağı yönünde gelişti.
Misal Avrupa Birliği madem dağılma sürecindedir, biz AB vizyonumuzdan vazgeçiyor muyuz? Misal Çin'in yükselişe geçtiği dünyada Türkiye, NATO'dan, Batı'dan koparak mı bu yeni zenginlik alanına yönelecek? Aslında bu ve benzeri sorular, ortak bir kaygını ifadesi;
"Türkiye ne yapacak?" Bu sorunun, farklı kafalarda farklı cevabı var. Misal güçlü liderlik ve siyasi istikrarın kurumsallaşması anlamında referandumu değerlendirenler; yüksek gelir grubuna tırmanan, bölgesinde lider ve kürede kural koyan ülke olacağımıza inanıyor.
Ancak Türkiye'nin gerçek gücüne inanmayıp, kendi ülkesini Batı'nın elimize tutuşturduğu "ülke kullanım kılavuzu" ile okuyup, yarına Batı'nın gözlüğüyle bakanlar diktadan, tek adamlıktan söz ediyorlar. Batı'nın ülke kılavuzu o kadar karmaşık değil; "kurala uyacak, borç anaparasını ödemeyecek kadar zayıf" ama "borç taksitlerini ödeyecek ve yabancı mallara pazar olacak kadar güçlü" Türkiye...
Ak Parti bu kılavuzu reddedebileceğimizi ve IMF'ye borç sıfırlayıp, ekonomiyi zıplatabileceğimizi gösterdi.