Sorun şudur: Sabahın 5'inde evinden çıkıp fabrikaya
giden Alman, sabahın 5'indetavernadan çıkıp uyumaya
giden Yunanlıyı daha ne kadar sırtında taşıyabilir?
Tamam, "acı reçeteye hayır" ama ortada "tatlı reçete" yok ki...
Bankalar açılsa bile, AB'denpara gelmeyince ne ile işlem
yapacak? Alelacele basılmış Drahmi veya monoply oyun
parası benzeri kuponla mı?
Başka bir sıkıntı, ATM'lerden günlük para çekmeyi 60
Euro ile sınırlamak çözüm değil. Biri o ATM'ye para
yüklemeli ve görünen AB'nin bunu yapmaya fazla hevesi yok.
Yunanistan, Avrupa'nın yardım için dayattığı ağır şartları reddetti
ve "demokrasiye dayatma olmaz" dedi. Çipras "hayır" diyen halka
teşekkür ederken "onurlu duruştan" söz etti. Doğrudur.
Ancak onurlu insanlar da acıkır ve eğer üretmiyor
iseniz, yemeğin bedelini onurunuzla ödemek zorunda
kalırsınız.
Şimdi yapılandırma ve "saç tıraşı" denilen borç
silme gündemde... 3 yıl önce de yapıldı,36 ay geçmeden
ülke çöküşün eşiğine dayandı. Eğer AB, bırakın
yapılandırmayı bütünborçları silse dahi, 3 yıla varmaz
durum bugünküne benzer.
Çünkü ülke ürettiğinden fazlasını tüketiyor.
Çünkü kazandığından fazlasını harcıyor. Çünkü ülke, balo
havasında... Peki netice? 2001 Türkiyesi bu soruya en
güzel cevaptır; 2000 yılında aynı durumdaydık.
Devlete vergi, ortağa borç takıyorduk, kendi bankamızın içini
boşaltıyorduk, müşteriyi kazıklıyorduk, enflasyon ayıbı
içinde 6 sıfırlı paramızla balo havasındaydık. 2001'de kriz
geldi ve faturayı ödemek için evdeki gümüşleri sattık.