Ordusu savaşta olan bir ülkede ekonomi
de tehdit altındadır. Hele ki kur
savaşlarının küresel boyutlara tırmandığı ortamda,
çatışmayı Fırat kenarıyla sınırlayamazsınız.
Dövizin seyrinden faizin düzeyine dek yönetilmesi
gereken alanlar vardır. Kredi notu tacirleri dahi
size savaş açabilir, algı yönetebilir.
Burada ben daha farklı 2 saldırı alanından
söz edeceğim. Bunlar, 1- bankaların verdikleri
krediyi geri çağırması, 2-
fabrikaların çalışanlarını işten çıkarması...
Bu tehlikelere dikkat çekmemin sebebi, ekonomideki
durgunluğu, kriz boyutlarına taşımagayretlerinin son
zamanlarda yoğunlaşmasıdır.
Moody's 2017 yılı kredi görünümünü değerlendirirken şu ifadeyi
kullandı: "Türkiye'de güvenlik konuları bankaların kredileri
için negatif." Üstelik bunu, Türk bankacılık
sektörünün varlık yapısındaki gücün
doruğunda yapması, yeni bir saldırı hazırlığı gibi
görünüyor.
Bu saldırı, banka kredilerinin
geri dönüşünde olabildiğince zihinleri
bulandırmak, en iyi yönetilen alan olmasına
rağmen bilançoların gücünü
zayıflatmak ve mümkünse kredilerin geri
çağrılmasına psikoloji ortam sağlamaktır.
Şu anda çok uzak gibi görünse
de 17-25 Aralık operasyonları sürecinde
denendiği, 2001 krizinde sahnelendiği gibi
böylesi bir kredi geri çağırma sürecinin
tetiklenmesi halinde, ekonomiyi finans
üzerinden kilitleme riski vardır. Bu açıdan kredi
ilişkilerinde bazı bankaların bu imaları
fazlaca dillendirmesi, olası saldırının yola
çıktığını gösterecektir bize.
İkinci risk alanı olarak ben 2009'da düştüğümüz hatayı
tanımlıyorum. O da şudur; piyasalardaki durgunluğu bahane
edip işçi çıkarmak... Liberal
ekonomide dileyendilediğini işe alabilir veya işten
atabilir diyebilirsiniz. Çalışma hayatını düzenleyen yasalar
zaten bu alanı tasarlamıştır.