Türkiye tarım kartını henüz oynamadı...
Oysa tarım toplumunun başladığı bu topraklar, Yukarı
Mezopotamya'sı, tarıma elverişli arazileriyle "yerel kabiliyetler"
oluşturabilmiştik.
Bugünkü durum şudur; geçimlik tarım ile endüstriyel tarım arasında
sallana duralım, toprağa bilgi ekmedikçe, varlık içinde yokluk
çekmeye devam ederiz.
Soru şudur; tarihi süreçte toprak aynı, hava aynı iken nasıl oluyor
da gıda ambarı Anadolu bugün, dışa bağımlı bir ülke haline
gelebildi? Cevap daha dramatiktir, yerel kabiliyet
eksikliğinden...
Nedir bu eksiklikler? Çiftçimiz gelenekten gelen bilgeliği yitirdi,
yerine modern tarımı da ikame edemedi. Toprağı donanım olarak
sayarsak, tohum yazılımdır ve biz başka ulusların yazılımlarıyla
milli tarım yapamıyor, darı ambarı üzerinde açlıktan ölen tavuk
sendromu yaşıyoruz.
Dünyanın en büyük toprak ağası sayabileceğimiz TİGEM dahi yıllarca
vizyonsuzların elinde yağmalana geldi. Şimdi bu alanda umudumuzu
yeşertecek "yerel kabiliyet" devreye alınıyor.
Yeni zihin yapısına sahip çiftçi ve tarım arazilerimizi, Türkiye
optimali üzerinden planlayıp işleme modelini kurabilirsek, bu
cennet vatan sadece bizi değil, civar coğrafyayı da besler.
Tohumdan mutfağa uzanan değer zincirinde, değer üretmeyen süreçleri
elediğimizde, gıda enflasyonu da sıfırlanır, ithalat da
geriler.
Tarım kartımızı henüz oynamadık. Bu, geleceğe dair umut dolu iyi
haber olabilir.
Bakan Fakıbaba'nın Tarım 4.0 için attığı yürekli adımları
destekliyor ve eğer tek eksiğimiz olan "yerel kabiliyetleri" bulup
çıkaramaz ve toprağa tohumun yanı sıra bilgelik ekemez isek kendi
hazinemizin dilencisi olmayı sürdüreceğimizi haber veriyorum.