Rusya, herhangi bir ülke değil.
Tarihi bağlarımızı da hesaba katarsak herhangi bir komşu da
değil.
2020'de aramızdaki ticaret hacmini 100 milyar $'a çıkarma
hedefimiz, yılda 4 milyon turistin geldiği, gıda, müteahhitlik,
tekstil ve enerji alanlarında "karşılıklı bağımlılık" içinde
olduğumuz bir ülke...
Hatırlayın, Rus uçağının düşürülmesi, 2010'lu yıllarda başlayan
ilişki yoğunlaştırma sürecini akamete uğratmış, vizeden ortak
projelere, işadamlarımıza ambargoya varan tatsız gelişmeler
yaşamıştık.
Dünya Enerji Kongresi'ne katılan Putin'in açıklamaları, imzalanan
anlaşmalar, Rusya ile Türkiye'yi çatışma sınırına getiren FETÖ
projesini de çöpe attı nihayet...
Bundan sonraki süreç, "kaldığımız yerden devam" anlayışıyla iki
ülke arasındaki ilişkilerin eski yoğun debisine varmayı hedefliyor.
Atılacak yığınca adım var kuşkusuz... Vizeden kotalara, hâlâ etkisi
süren ticari kısıtlamalara dek alt alta sıralandığında uzayan
"problemler", teker teker çözülecek.
Burada benim dikkatimi çeken, Rusya ile yeniden gelişme sürecine
giren ekonomik ilişkilerde Türkiye'nin katma değerli ihracata,
dünden daha fazla ihtiyaç duyduğudur. Düşen petrol, gerileyen emtia
fiyatları kısa vadede ülkemiz lehine görünse de ürün ülkesi
Rusya'nın alım gücünün gerilemesi, bizi de ilgilendirecektir.
Nitekim turizmde bunu yaşadık. Bıçak gibi kesilen turist akımı,
sadece düşen uçak ile gerilen ilişkilerden değil, varili 28 dolara
kadar inen petrolden de kaynaklanmıştı.
Bugün petrol, 45-60 $ aralığında Türkiye'ye bir yandan
"yönetilebilir dış açık" imkânı sunarken diğer yanda Rusya ile
ekonomik ilişkilerde rahatlama getirecek.