Bu sözler Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar'a ait: "Her gün 6 milyon ekmek çöpe gidiyor,
sebze-meyvenin dörtte biri, tüketilmeden kaybediliyor."
Dikkat edin "tüketilmeden kaybediliyor" ifadesi, zaten belimizi
büken gıda fiyatları haricinde, baş etmek zorunda olduğumuz bela ve
buna "israf" diyoruz.
İsraf haramdır! Dinimiz israf haramdır diyor. İsraftan kaçınmayı
emrediyor. Yalnızca dini kurumlar mı, neredeyse bütün STK'lar
"israfın" maliyetinden söz ediyor. Ancak bir sorun var; %99'u
Müslüman bir ülkede yaşıyoruz fakat Türkiye, dinen haram olsa da
OECD ülkeleri arasında en müsrifler arasında yer alıyor.
Genel ezber, israfı "ekmek" üzerinden örneklendirir. Her üç
ekmekten biri çöpe gidiyor diyoruz. Değer üretmeyen iş süreçleri
yüzünden milli gelirin %8'inin israf edildiğini duyuyoruz. Bu
alanda kapsamlı bir çalışma yok, olsa iyi olur. Ölçebiliyorsak,
önleyebilme yolunda adım atma şansımız olabilir.
Kentsel dönüşüm gündemde... Halen üçüncü sürüm konutlarda
oturuyoruz ve kötü yalıtım yüzünden enerji israfı, akıl almaz
boyutlara varabiliyor.
Damlayan musluk dahi yılda 20 milyon lirayı israf ediyor. Zaman
israfı ise akla hayale gelmez maliyet sunuyor bizlere.
İşin tuhafı, israfı genelde kamu kurumları yapıyor ezberi var. Ben
aynı kanaatte değilim. İsraf söz konusu olduğunda özel sektörün,
kamudan aşağı kalır tarafı yok.
Gözlemim, israfın tepeden başlayan bir hatalar süreci olduğudur.
Balık, daima baştan kokmuştur. Bir aile, kurum veya ülkede,
yönetimde olanların tutumu, onu izleyenlerin eylemlerini
belirliyor. İsraf, ortak bir bilince erişince azalır. Bu doğru.
Peki, bu ortak bilinci, kimler oluşturacak?