Bildik deyimdir; un var, yağ var, şeker var, öyleyse helva yapalım… Ancak genelde helva yapılamayan durumlarda söylenir.
Gereken unsurlar sağlanmış iken "gayreti körüklemek" için sarf edilir. Netice; una, yağa, şekere rağmen, helva yine de yapılmamıştır.
Neden? Çünkü bütün imkânları helvaya evirecek "ateş" yoktur.
Ateş; yâni niyet, yâni kararlılık, yâni dinamizm… Bugün pek çok projemiz, bu durumdadır. Hele ki sosyal fayda üretecek adımlarımız, tarafları, unsurları tam olmasına rağmen, neticelenmiyor.
İnsan, kanatları kadar hafif, prangaları kadar ağırdır. Ekonomi de öyle… Şükür ki son 15 yılda güçlü kanatlar edinebildik. IMF kıskacından çıkarken, milli geliri 3'e katlarken, sağlıkta, ulaşımda uçurumları aşarken bu kanatları kullandık.
Fakat orta gelir tuzağından çıkmak için prangalarımızdan kurtulma yolunda pek başarılı olamadık. Bürokratik oligarşi, bunlardan biriydi. Kendini var kılmayan her yarına karşı çıkan bu kesim, hâlâ her reformun gizli düşmanı, Türkiye'nin hız tümseği… Helva için gereken ve içimizde var olan ateşin en büyük söndürücüsü… Başka bir ateş söndürücü unsur; işbirliği ve işbölümüne uzak tutumumuz… Dün, 20 metrelik 1 kuyu gereken yerde, 20 kişinin 1'er metrelik 20 kuyu açma açmazından bahsetmiştim. Gelen tepkilerden anladığım şu ki her birimiz bundan şikâyet etmekle birlikte hâlâ "iyiler ittifakı" için harekete geçememişiz. İyiler ittifakı, un, yağ ve şekeri helvaya dönüştürecek ateşin en harlısı aslında… "Ateş nezened der dil-i ma illâ Hû" der Mevlana; "bizim içimizdeki ateşi Allah'tan gayri kimse tutuşturamaz." Doğrudur… Ordus...