Katalonya'daki referandum Kuzey Irak'takine benzemiyor. Bu
zenginlerle yoksullar arasında açılan uçurumun dünyaya hediye
ettiği yeni bir akım; yıllar önce Willy Brand'ın sözünü ettiği
"zengin Kuzey ile fakir Güney" arasındaki çatışmanın ayak
sesleri...
İspanya'nın Katalonya bölgesinin başkenti Barselona ilk işareti,
1992'deki yaz oyunlarında vermişti. Time dergisine verdikleri ilanı
hatırlıyorum: "Barselona olimpiyatları sizce hangi ülkede
yapılıyor?" diye sormuş, cevap satırına da büyük puntolarla,
"Elbette ki Katalonya'da..." yazmışlar, parantez içinde "Asla
İspanya'da değil" notunu eklemişlerdi.
Bugün İspanya'nın zengin bölgesi, fakir güneyini daha fazla
sırtında taşımak istemiyor, referandum denemeleriyle kendi başına
olma gayreti taşıyor. Sadece Katalonya mı? Değil elbette... Misal
İtalya, çizmenin zengin kuzeyi ile fakir güneyi arasında benzer
gerilimi yaşıyor.
Atlantik'in ötesinde durum nedir peki? Farklı değil... Misal
ABD'nin Kaliforniya kesimi ülkenin diğer bölgelerinden ayrılmaya
dair yığınca tartışmaya sahne oluyor. Tezleri şu: "Dünyayı biz
eğlendiriyor (Los Angeles- Hollywood), gezegenin iletişimini biz
sağlıyoruz (San Francisco- Silikon Vadisi) ve küresel şirketlerin
tepesindekiler bize ait."
Ülkenin geri kalanını neden sırtımızda taşıyalım? Sorgulanan budur
ve benzer söylemleri, bölgelerarası gelir farkının yaşandığı her
yerde duyabiliyoruz. Bir yer hariç, Türkiye... Öyle ki etrafında
batan ulusların "cankurtaran filikası" gibi davranan ülkemiz bugün
dünya mültecilerinin %5'ine tek başına ev sahipliği yapıyor.
Dünya üzerindeki yardımlarda miktar olarak ABD'den sonra ikinci,
nüfusa oranla birinciyiz. Suriyeli mültecilere evini açan bizler,
sadece Afrika'da değil, kürenin dört bir yanında zulüm gören,
fakirlik çeken, yoksulluğun pençesindeki uluslara, dini, dili,
rengine bakmaksızın şefkat elini uzatıyoruz.
Katalonya, İtalya, Kaliforniya gibi örneklerin aksine, kendi
fakirinden kurtulmak değil, aksine onunla bütünleşme gayretindeyiz.
Son BM Genel Kurulu'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dünya
gündemine taşıdığı Arakan zulmü, Emine Erdoğan'ın Bangladeş'teki
sığınmacılara sahip çıkması, en son örnekler...
Yarım asırdır fakir uluslara yapılan yardımlara dair ilginç bir
istatistik var; Dünya Bankası, hangi ülke fakirine yardım yapmışsa
o ülkede yoksulluk katlanmış. Sebebi, bu yardımların zalimler
üzerinden o ülkeye aktarılmasıymış.
Geçen aylarda Afrika'daki seyahatlerim sırasında Gine'de bir kamu
görevlisi bana şöyle demişti: "Siz beyaz adam olamazsınız. Beyaz
adam gelir, vurur, alır, gider. Oysa siz geliyor, şefkat elini
uzatıyor ve karşılık beklemiyorsunuz. Bu yüzden siz beyaz adam
değil, rengi açılmış zenci olmalısınız."
Dünya gelirinin yarısını elinde tutan %1'lik varsıllar, %50'lik
fakirinden kurtulmaya gayret ededursun, bizler başta kendi fakiri
olmak üzere gezegenin açlarına, yoksullarına yardıma devam
edeceğiz.