Son 2 haftamı çok sayıda ülkeyi dolaşarak geçirdim. Hollanda'da
dünya factoring birliği başkanlığına işlenmemize, İngiltere'de Türk
Telekom'un işbirliği modeli sunmasına, ABD'de F35 tesliminde
savunma sanayimizin küresel tedarik zinciri başarılarına,
Almanya'da sivil havacılıkta geldiğimiz yere tanık oldum.
İçeride seçim gündemi öylesine baskın ki ülkemizin küresel
arenadaki yerini görebilmek için arada dışarıdan bakmak, iyonosfere
çıkmak gerekiyor. Bir kısmımız bırakın bugünü, dünün eski ve artık
köhnemiş alışkanlıklarına odaklanırken bir kısmımız da yarınla,
daha iyi Türkiye ile ilgileniyor.
Türkiye, ilk 10 büyük ekonomi içinde olma iddiasını sürdürmek
zorunda... Zira yarış hızlandı, değişim akıl almaz boyutlara vardı.
Teknoloji öteden beri gelişiyordu ancak şimdi bazı temel sıçramalar
söz konusu... Biyoloji, fizik, kimya ve gen teknolojileri,
mekatronik bütünlükte, yapay zekâyla tanıştı.
Belki de son pilotlu savaş uçağı F35 fabrikasını gezerken gördüğüm,
bu ileri teknolojileri eğer bizler de üretemez isek, başımız fena
halde belaya girecek. Zira silahlar akıllanıyor, kurşun adres
soruyor. Gıda teknolojileri artan nüfusu doyurabilmek için kuantum
sıçraması içinde...
Bildiğim şudur; elin silahıyla ülkeni koruyamaz, elin gıdasıyla
halkını doyuramazsın. Zira elden gelen öğün olmaz o da vaktinde
bulunmaz. Teknoloji de finans da gıda da ilaç da, tohum da...
Bunları üretmeye başladık fakat sorun şu ki 81 milyonun dikkati
aynı yönde değil.
Yarın sandığa gidiyoruz. Ya yüksek hızı, sürdürülebilir, kapsayıcı
ve güçlü büyümeyi, daha yetkin yönetim modelini seçeceğiz. Ya da
eski usul, birbirimizin paçasına asılıp, hız tümseklerinde
Türkiye'ye zaman kaybettireceğiz.
Yurtdışından bakınca gördüğüm odur ki Türkiye hız yapabilecek
kabiliyetlere erişti. Ancak hız kesme lüksüne sahip değil.
Değişimin bu baş döndürücü çağında, geriye gitmenin en hızlı yolu,
hız kesmektir. Sandık yolunda bunu akılda tutmak, torunlarımıza
verebileceğimiz en güzel hediye olacaktır.