Yeniden diriliş miladı diye adlandırdığım 15 Temmuz'dan sonra,
Türk milleti olarak unuttuğumuz kabiliyetlerimizi yeniden
hatırlamaya başladığımız gibi, sırtımızdaki keneleri de daha net
teşhis eder olduk.
Bugün Türkiye, "asimetrik savaş" sürecinde PKK'sı, FETÖ'sü, DEAŞ'ı
ve daha bilmem ne belası ile 7 düvele karşı mücadele verirken,
aylardır dikkat çektiğim bir konu vardı; bu savaşta gerçekten kimin
yanında olduğunu bilemediklerimiz, yığınca teşvike rağmen saldırı
altındaki ekonomiye destek vermeyen iş dünyası ve hükümetin
icraatına takoz olan bürokrasi…
Devletin en tepesinden gelen ses, "olağan şüphelilere" dikkat
çekiyor; "yatırımını erteleyen, ekonomiye saldıranlarla aynı
saftadır…" Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Ülkeyi canı pahasına savunan
yiğitler sizlere örnek olsun."
Peki ya Başbakan'ın kadın girişimciler toplantısındaki sözleri?
"Bürokrasiden dolayı hızlı yol alamıyoruz. Bu mazeretlerden
vatandaş bıktı usandı, siyasete de ülkeye de zarar veriyorlar."
Başbakan'ın sözünü ettiği, benim BGYGÖ adını verdiğim yasal ama şer
örgüt; Bugün Git Yarın Gel Örgütü… Avrasya Tüneli gibi uygarlığa
yeni boyut getiren projeyi inançları şöyle dursun, Başbakan
Yıldırım'ın ifadesiyle "1.5 yıl geciktirdiler." Neden? Ben bunu
ihanetle bir tutuyorum ama bürokrasinin hantal üyeleri buna
"mevzuat" diyor.
Son olarak ekonomiyi canlandırmak için hükümetin aldığı KOBİ'lere
50 bin liralık destek atılımına bakın… AK Parti iktidarlarını
diğerlerinden ayıran, verdiği sözü tutmasıdır. Ancak FETÖ ile ÇETÖ
arasında pozisyonlanmış bir kısım bürokrat; ya ihmal veya ihanet
ile bunu dahi yavaşlatabiliyor.
Misal KOSGEB mi KÖSTEK mi olduğunu anlamadığımız yapı, ekonomiyi
canlandıracak KOBİ'lere krediyi ulaştırmada maharet göstermek
yerine mazeret üretmekle meşgul... FETÖ'cüleri temizlediklerini
savunuyorlar fakat bireysel çıkarı peşinde koşanlar diye
tanımladığım ÇETÖ elemanlarıyla iş tutuyorlar.