Yerli marka otomobil ardından lokomotif için de düğmeye basıldı.
E5000 Elektrikli Lokomotif projesiyle 4 milyar $ ülkede kalacak ve
4 yıl sonra raylarda yerini alacak.
Arkadaşımız Selçuk Adıgüzel'in haberi, zihnimde çok eskilere dair
Karakurt'u çağrıştırdı. 1958'de Eskişehir Cer Atölyesi, Demiryolu
Fabrikası adıyla yeni ve büyük hedefler için organize edilir.
Bu hedef, 1961'de Türk işçi ve mühendislerinin şeref anıtı
kabilinden Karakurt'u üretmektir.
Karakurt, 1915 beygir gücünde, 97 ton ağırlığında ve saatte 70 km
hız yapabilen ilk lokomotifimiz olacaktır. Oldu da... Hatta ona
küçük kardeş geldi ve Bozkurt'u ürettik, 25 yıl hizmet verdi.
Peki, sonrası? Uzun ve hazin bir öyküdür ama ben özetleyeyim;
"burada yapılmışı var" diyenlere kandık, lokomotif üretmeyi,
geliştirmeyi terk ettik. O kahraman mühendislerimizi de "hiç
doğmamışa" çevirdik.
Üstelik Karakurt tek unuttuğumuz değildi.
30'larda uçak yapan Nuri Demirağ (ki kahrından öleli bugün tam 60
yıl oldu), çay tarımını başlatan Zihni Derin, Devrim otomobilimiz
ve sanki "bekleme" tuşuna basılmış gibi 2000'lere kadar mola
verişimiz...
Her ne kadar "icat çıkarma" diyen bir kültüre sahip olsak da...
Arada bir şeyler icat edebiliyoruz demektir bu. Fakat bununla da
kalmıyor, kendi icadımızı yok ediyoruz. İlk denizaltı prototipi
sayılan "pervaneli fıçıyı", Haliç'te şehzade sünnet düğünü
eğlencesi olarak icat ettik. Daha sonra bu fıçının savunmada
kullanım alanı olabileceğine bakmadan, mucidini ortadan
kaldırdık.
Bugün beni sevindiren, toplumsal aşağılık kompleksimizden kurtulup,
gemi, uçak, lokomotif gibi, daha önce "yurdum insanı yapamaz"
söyleminden kurtulmamızdır.
Türkiye "yapamayız" diyen eski vesayetçi kafaların ve
müstemlekecilerin çekim alanından kurtuldukça zihni özgürleşiyor ve
daha büyük adımlara cesaret edebiliyor.