Bir öykü düşünün… Üretmekten vazgeçtiniz. Kazandığınız harcamalarınıza yetmiyor. Tanıdıklarınıza gidiyorsunuz yardım istiyorsunuz. Tanıdıklar da size sponsorluk veriyor ama verdiğinin üçte ikisini, eski borçlarınıza mahsuben kendi adamlarına aktarıyor. Borç haneniz de kabarıp duruyor.
Bir başka öykü düşünün… Çıkış noktası aynı olsun. Üretmekten vazgeçtiniz. Kazandığınız harcamalarınıza yetmiyor. Tanıdıklara gitmek istiyorsunuz ama başınıza gelecekler belli. Bu defa üretmeyi seçiyor, elinizdeki kabiliyet ve değerleri harekete geçiriyorsunuz…
Sizce hangisi mutlu sonla bitebilir? Aslında Yunanistan'ın süreci tam da bu iki öyküyle özetlenebilir. Gördüler ki elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz… Üyesi olmadan önce başlayan bu sponsorluk sayesinde 30 yılda 90 milyar Euro aldılar.
2010'da 110 milyar euroluk kurtarma paketi geldi. Üçte ikisi geldiği gibi AB'nin zordaki bankalarının kurtarılmasına gitti. Gerisini ülkedeki sahtekârlar sahte projelerleyağmaladılar. Ardından yine sponsorun kapısına dayanıp bu defa 109 milyar euroluk yardım istediler.
Şimdiki sorun, bu son paketin son dilimlerinin verilmeyişiyle tetiklendi ve Çipras, 53,5 milyar euroluk yeni kurtarma paketi önerdi. AB oturup bu öneriyi oylayacak. Tuhaf olan, referandumda "hayır" dedikleri reçetenin daha ağırını kendilerini "ne olur bizi kurtarın" feryadıyla, kendilerinin önermesi…