Gün geçmiyor ki onlarca konferans, panel, şûra, sempozyum, zirve aynı haftaya hatta aynı güne denk düşmesin... Konu başlarına bakınca "Türkiye uçmuş" dersiniz. Ancak içerik, sunumlar, konuşma ve üretilen fikirler? Tek kelimeyle özetleyebilirim; dökülüyor...
Şu bizim toplantı merakımız, bir tür sosyal fetişizme dönüşmeye başladı... Ancak binlerce insan/saat zaman, yüzbinlerce lira ve emek harcanarak yaptığımız toplantıların verimini sorgulamıyor, "sahi biz burada neden toplandık?" sorgusu yapmadığımızdan zamanı da insanı da mekânı da ziyan ediyoruz.
Geçen haftalardan birinde yaklaşık 3 bin 500 kişinin katıldığı toplantı sonrası şöyle bir düşündüm; 3500 kişi, ortalama 20 yıldan, toplamda 70 bin yıllık tecrübeyi aynı çatı altında toplamışız.
Peki, ne yapmışız? Protokoldekiler, çeneleri getirdiler ve konuşmalar bitince kulaklarını beraberinde götürdüler. Fakat toplantının "yüce amacını" gölgede bırakıp, beylik bir iki lafı manşetlere çakıp, salonun en az %20'sini de yanlarına alıp gidiverdiler.
Biz bize kaldık; (arada nitelikli birkaç sunum, konuşmayı ve konuşmacılarını özenle ayrı tutarak) her sunum sonrası daha da azalan salonda, değer üretmeyen anlatımlar, yeni olmayan beylik klişeler, lafı bir şekilde endüstri 4.0'a bağlayıp ana temayı geçiştirmeler, anlatıcısı buysa soru soranı da olmayanlar...
Toplantı fetişizmi sadece bize has bir şey değil. Ama bizim abarttığımız kesin... Wall Street Journal'da yayınlanan bir rapora göre tecrübeli ve tecrübeli olmayan yöneticilerin toplantı yaparak geçirdikleri zaman normal çalışma saatlerinin yarısıymış.
İnsanlar çözüme ulaşmak için toplanıyorlar, iletişim kuramadıkları için tekrar toplanıyorlar, çözüm üretemedikleri için bu sefer "nerede hata yaptık?" bahanesiyle tekrar toplanıyorlar.
Toplantılar insanları en kolay tanıyabileceğiniz araçlardan biridir. Sunacağınız, savunacağınız bir konunuz yoksa sadece susun ve gözlemleyin. "Neyi söylediklerine" değil de "onları neden söylediklerine" bakın.
Toplantının en hararetli anında bir kişiye "neden toplandık?" diye sorun. Herkes bu soruya farklı cevap verecektir. Çalışanlarının toplanarak çözüm ürettiklerini düşünen firma sahipleri yılsonu kâr zarar tablolarında toplantı maliyeti kalemini de görmeliler bence... Böylece çalışanlarına nasıl toplantı yapılacağını öğretmek yerine, "toplantı yapmadan çözümler üretmeyi" öğretmenin üzerinde daha çok düşünürler.
Toplantısız olmuyor, bunu biliyoruz. Ama "niteliksiz" toplantıyla da hiç olmuyor. Temel sıkıntı, toplantıların iyi tasarlanmayışından kaynaklanıyor. Öncelikle amaç net değil. Tepe yönetiminden veya orta kademe yöneticisi, o gün kafası karışıksa, medyada görünürlük peşindeyse, panel, toplantı ayarlayıveriyor.
Amaca hizmet etmeyen toplantıların diğer bir sorunu da katılımcıların, bu toplantılara elini kolunu sallayarak gelmesi... Hazırlık yok. Ev ödevi yok. Toplantının gidişatına göre, "durumu idare etme" var yalnızca. Bu tabloya bir de kifayetsiz muhteris birilerini ekleyin, o zaman toplantılar, tam bir felaket halini alıyor.
Bizdeki durumun bir başka ilginç yanı, söz alan veya konuya katkı vermek isteyen katılımcıların çoğunun, kısa, öze yönelik, açık ve net konuşmamaları... Anlattıklarının çoğunun, soruyla veya sorunla doğrudan ilgisi yoktur. Eğer kendisinin yetki alanına giren bir konuda eleştiri de varsa, tam bir "gerekçeli savunma" halini alıverir bu konuşmalar...
Netice; arkadaşlar, dostlar, yurttaşlar, değer üretmeyeceksek, sahi biz burada neden toplandık?