Önce Bursa ve İstanbul sahip çıktı. Bursa Sanayi ve Ticaret
Odası "biz üretim üssü oluruz" dedi. İstanbul Sanayi Odası "biz de
dağıtım üssü oluruz" dedi. İşbirliği protokolü imzaladılar.
Ardından Eskişehir "ben Devrim'i ürettim, yenisini de üretirim"
dedi.
Yetmedi, Kocaeli "zaten birçok yabancı marka burada" dedi. Kütahya
ve dün de Konya... Konya Ticaret Odası Başkanı Selçuk Öztürk dün
"yerli otomobil burada üretilmeli zaten yan sanayimiz var"
dedi.
Buraya sığdıramadığım veya şu anda hatırlamadığım diğer iller de
yerli oto sahipliğinde...
Prototipini bizzat Bilim Bakanı tanıttı. Oradan buradan derlenmiş
eleştirileri de yapıldı. Neticede artık üzerinde mutabık kaldığımız
başlangıç modelimiz elde... Fakat sizce neden hâlâ yerli otomobilde
hızlanamıyoruz?
Yerli otoya sahip çıkan çıkana da... Bu durum hem sevindirici hem
kaygı verici... Zira yerli marka otodaki gecikme, "sahipsizlik
felsefesi" kavramını yeşertiyor. Sahipsizlik felsefesi mi? Tanımı
net: "Herkese ait olan, aslında hiç kimseye ait değildir."
Misal ormanlarımız; herkesindir ancak herkes ve her kesim, gücü
ölçüsünde keser, yakar, yağmalar. Misal trafik herkesin sorunudur
ve her kesimin buna dair "yürümeyen" çözüm planı vardır.
Bu yüzden bir şeyleri birilerine emanet etmek gerekir. Sorunları
ortada bırakan da zaten, onları doğru kişilere, kurumlara
adreslemiyor olmamızdır.
Cumhurbaşkanımızın "yerli marka otomobil üretecek babayiğit
arıyorum" çağrısı üzerinden 5 yıl geçti. Önce TÜSİAD "üretiriz
ama..." dedi. Ardından Otomotiv Sanayicileri Derneği, 6 ay süre
istedi ve "neden üretemeyeceklerini anlatan 160 sayfalık rapor"
hazırladı.