Yoksulluk, tanımını, "bir şeylerden yoksun olma" ve bu şeyler
her ne ise onlardan mahrumiyet olarak tanımlıyoruz. Kimine göre bu
günlük bir "kalori" hesabıdır. Kimine göre de hane halkının, bilmem
kaç bin liralık kazancı olamama halidir.
Kimisi de bilgisizliği, ilgisizliği yoksulluk olarak tanımıyor.
İnsanın, ihtiyaçları sınırlı fakat istekleri sonsuz... Kaynakları
kısıtlı fakat iştahı sınırsız...
Kısıtlı kaynaklarla sonsuz istekleri arasındaki "temel
ihtiyaçlarını" karşılayamama hali de yoksulun tanımını
oluşturuyor.
Herkesin yoksulluk tanımı ayrı; yükselen değerleri topluma dayatıp,
bir şekilde kendi içinde dengeye gelmiş "ihtiyaç tatminini"
bozarak, sonsuz istekleri "ihtiyaçmış gibi" gösterip, buna
ulaşamayanları zaten "yoksullaştırdık."
Bu da yetmedi, onlara iş ve aş üretme konusunda gayret göstermek
yerine, "sırtımızda taşıdığımız, bizi Batı'ya mahcup eden..." diye
aşağıladık.
Şimdi de onlar için farklı bir şey yapmıyoruz. İş vermiyoruz,
önemsemiyoruz, görmezlikten geliyoruz. Hâlbuki bize "komşusu aç
iken uyuyan, bizden değildir" demişlerdi. Onlar için zekât
kurumumuz vardı.
Eğer onları yoksulluktan kurtaramaz isek, toplumsal bomba olur,
bize de rahat yüzü veremezlerdi. Buna rağmen, yoksul komşumuza
yardım etmek yerine, potansiyel suçlarından korunmak için, güvenlik
teknolojileriyle donattığımız gettolarımıza kapandık. Yolda
giderken camımıza yapışanları, vicdani körlükle, ya suçladık ya da
örseledik.
Bayram yoksullara da gelir! İnsanlık dramı Afrika'daki açlara
yardım önceliğimiz... Ancak bayram, bizdeki yoksullar için de
gelecek...
Bir öykü geldi aklıma; adamın biri son model arabasıyla, karlı bir
kış günü, sokakta camına yaklaşan bir kız çocuğu görür. Ayakları
çıplak kızın soğukla nasıl baş edebildiğini merakla, içi sızlar. Ve
bir şeyler yapacakken, yeşil ışık yanar ve gaza basar.
Ama vicdanı "kırmızı ışıkta" kalmıştır:
-Allah'ım, bu yoksullara yardım için neden bir şeyler
yapmıyorsun?..
Ve içine o anda bir ses ilham olur:
-Seni yarattım ya!