Ekonomiyle ne zaman başımız derde girse IMF ve şürekâsının
kapımızda bitmesi ve ne zaman atılıma geçsek, pişmiş tavuğun başına
gelenlerden fazlasına maruz kalmamız sizce bir tesadüf olabilir mi?
İngiliz siyasetçi Winston Churchill'in vasiyetini hatırlayın:
"Türkiye solarsa sulayın, büyürse budayın." Devam ediyor Churchill
"Ortadoğu'da İngiltere huzur ve siyasi istikrarı sağlayamadı.
Bizden sonra ABD ve Rusya bu istikrarsızlığı son derece kötü hale
getirecekler.
Ortadoğu'da istikrar ancak Osmanlı'nın vârisi yoluyla
gerçekleştirilebilir. Buna mani olmak için savaş dahil her çareye
başvurun." Bütün bu ifadeleri yüz yıl öncesinin siyaseti diye
geçiştirebilir, komplo teorisi ya da paranoyaklık diye
yorumlayabilirsiniz.
Ancak unutmayın ki paranoyak olmanız, takip edilmediğiniz anlamına
gelmez.
Peki, takip ediliyor muyuz?
Olan bitene bakın... 2003'ten bu yana ekonomideki atılımlarla düşük
gelir sınıfından orta gelir grubuna çıkmayı başaran Türkiye,
geliştirdiği yeteneklerle bölgesinde liderlik adımları atmış,
savunma sanayiinde atılıma geçmiş, ihracatını 150 milyar $'ın
üstüne taşımış, mega projelerle küresel oyuncu olma yolunda mesafe
almıştı.
Yetmezmiş gibi IMF'ye muhtaç halden çıkarak, onu fonlayan ülke
durumuna gelmiş, üretim, finans ve hizmet alanındaki başarılarıyla
göze batmaya başlamıştı.
2011'deki %8.8'lik büyüme rakamıyla da 2023'te ilk 10 ekonomi
arasına girme istidadı onaylanmıştı.
Sonra, "sulama ve budama" stratejileri devreye girmiş, ne zaman bir
başarıya imza atsa ardından, Gezi gerginliği, 17-25 Aralık
operasyonları, faizi dövizi zıplatma projeleri, 15 Temmuz FETÖ
işgali devreye alınmıştı. Şimdi de %5'lik büyüme, 100 binlik borsa
endeksi, gerilemeye başlayan dolar, artan istihdam ve diğer mega
projeler...
Borcunun anaparasını ödeyecek kadar iyi (solarsa sulayın),
anaparasını ödeyemeyecek kadar kötü (büyürse budayın) cümlesiyle
özetleyeceğim formül, hâlâ devrede... Ta ki bizler birlik, dirlik
içinde üreterek ve idrak ederek bu oyunu bozana dek devrede kalmayı
da sürdürecek...