Herkesin "karşı" olduğu, bir o kadar da "kaçınılmaz" olan savaş,
ülkeler, bloklar veya grupların silahlı mücadelesini tanımlıyor.
Adı, amacına, yerine, silah türü veya taraflarına göre değişse de
aslolan savaşın "en maliyetli" ve bir o kadar da en yaygın sorun
çözme aracı olduğudur.
Fakat bir gerçek var ki o da savaşın ekonomik boyutunun, giderek
daha fazla tartışılıyor olmasıdır.
Tarihi şekillendiren temel adımların, savaş ve ekonomi sayesinde
atıldığı bir gerçek.
Savaşı kimse istemez... Bu doğru olmayan bir ezber...
Cevap, savaşın neresinde olduğunuza bağlı. Şayet saldırıda iseniz
savaşı "kaçınılmaz", savunmada iseniz "gerekli" ve sektöründe
iseniz, iş kapısı olarak görürsünüz.
Olan bitenin farkında değilseniz "savaşma seviş" sloganıyla
kendinizi iyi hisseder, "dünya barışı istiyorum" temennisiyle
avunursunuz.
Bundan 5 yıl önce ABD'li bir silah firması CEO'su "Ortadoğu'da
yakında savaş çıkmazsa 3 bin kişiyi işten çıkarmak zorunda
kalacağız" diyordu.
Kuzey Irak'taki savaşın "ekonomik sebeplerinin" başında, petrol
geliyor.
Arkadaşımız Barış Ergin haritalı haberinde kavganın ekonomik
boyutunu sıralıyor.
Irak'ın 143 milyar varillik (22.5 trilyon litre) 8.3 trilyon $
değerinde rezervi var. Bunun da 46 milyar varillik (7.2 trilyon
litre) bölümü 2.7 trilyon $ ediyor.
Ancak savaşı, "sosyal fatura" üzerinden okursanız, maliyetin
ekonomik boyutun çok üzerinde olduğunu görürsünüz.
Güneyimizdeki savaş ateşinden bize gelen maliyete bakın, 3.5 milyon
mülteci, bunların bütçemize getirdiği 30 milyar $'lık külfet.
Bitmedi, ihracatımıza vurduğu set, diplomasiye yüklediği külfet,
şehirlerimize binen ilave sorumluluklar, sosyal kaynaşma projeleri
üretme zarureti ve binlerce yetim-öksüz çocuk dramı, işsiz göçmen
gençler...
Etrafındaki batan ülkelerin cankurtaran filikası olmakla kalmayıp,
çatışmasızlık bölgeleri kurup burada insanların hayatını kollayan
ülke olarak Türkiye'nin üstlendiği tarihi "insani rol" acaba
gezegende kaç dünyalının dikkatindedir?