Eğer ekonomik iddialarımızda samimiysek pekâlâ mümkün...
1930'ları hatırlatalım... O dönemde, sınırların ticaret için açık
ve işlek olduğu zamanlarda, örneğin Mısırlı, Suriyeli tüccar,
kasasında Türk Lirası tutuyordu.
Dolarizasyonun henüz dünyayı kasıp kavurmadığı dönemde ülkemiz,
sırf "güçlü bir paraya" sahip olması yüzünden, inanılmaz senyoraj
geliri sağlıyordu. Sonra içimize kapandık, ithal ikameci yılların
ardından Lira, enflasyon ile artan sıfırlarıyla, itibarını pula
çevirdi.
1980 sonrası Özallı yıllar ve dışa açık büyüme, "vitrinleri
doldurup cepleri boşaltınca", kayıp yıllar 1990'ların yüksek
enflasyonu ve bütün zamanların en değersiz Lirasını yaşadık.
Fakat bugün etrafımızdaki ülkelerle yeniden "ticaretimizi Lira ve o
ülke parasıyla yapalım" seçeneğini hayata geçirmiş durumdayız.
Tabloya bakın; dış ticaretimizi hangi para cinsinden yaptığımızı
gösteriyor ve toplamda %5 düzeyini yakalamış durumdayız.
Yeter mi? Asla... Ancak Türkiye'nin artan jeopolitik önemi,
güçlenen ekonomisi ve enerjiden finansa dek kıtalar kavşağında
olmanın avantajıyla birlikte Türk Lirası para sahamız giderek
genişliyor.