Türkiye'nin 15 Temmuz sonrası yaşadığı milli uyanış, yerli
üretimin önemi kadar ekonomik gücünün potansiyellerini yeniden
gözden geçirmesini sağladı. 2023 hedefleriyle dalga geçedursunlar,
artan jeopolitik önemi ve güçlü yönetimiyle Türkiye "ufakların
efendisi" olma yolunda...
Burada sorun, ekonomik iddiamızdaki samimiyetimizdir. Bu özgüvende
samimi isek, "Türk Lirası para sahası" pekâlâ mümkün. 1930'ları
hatırlatalım... O dönemde, sınır kapılarının ticaret için açık ve
son derece işlek olduğu zamanlarda, örneğin Mısırlı, Suriyeli
tüccar, kasasında Türk Lirası tutuyordu.
Dolarizasyonun henüz dünyayı kasıp kavurmadığı dönemde ülkemiz,
sırf "güçlü bir paraya" sahip olması yüzünden, inanılmaz senyoraj
geliri sağlıyordu.
Sonra içimize kapandık, ithal ikameci yılların ardından Lira,
tırmanan enflasyon ile artan sıfırlarıyla, itibarını pula
çevirdi.
1980 sonrası Özallı yıllar ve dışa açık büyüme, "vitrinleri
doldurup cepleri boşaltınca", kayıp yıllar 1990'ların yüksek
enflasyonu ve bütün zamanların en değersiz Lirasını yaşadık.
Fakat ateş çemberi, FETÖ ihaneti, PKK terörü ile çevriliyken,
etrafımızdaki ülkelerle yeniden "ticaretimizi Lira ve o ülke
parasıyla yapalım" seçeneğini hayata geçirdik. Halen dış ticarette
TL kullanımında %6 düzeyini yakalamış durumdayız.
Yeter mi? Asla... Ancak Türkiye'nin artan jeopolitik önemi,
güçlenen ekonomisi ve enerjiden finansa dek kıtalar kavşağında
olmanın avantajıyla birlikte Türk Lirası para sahamız giderek
genişliyor.