Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, ekonomisindeki büyüme
sorunundan yakınacaktır: "Yeterince hızlı değil ve bu büyümeden
fazlasına ihtiyacımız var."
Kimin yok ki? Misal Türkiye... Nüfus dinamikleri yüzünden her yıl
en az 600 bin yeni iş kurmak zorundayız ve mültecilerimizi de
hesaba katarsak, yüksek büyüme hızına ihtiyacımız var.
Ancak sorun, Türkiye'de üretimin kaplumbağa hızına karşılık
tüketimin doludizgin yol almasıdır. Geçenlerde yazdım, kasabadan
yaylaya süt götürüyor, köylü hanımefendi şehirden yumurta sipariş
ediyor, Romanya'dan getirttiğimiz sığırlar için Bulgaristan'dan
saman ithal ediyoruz.
Başka bir sıkıntı, zaten küresel bir eğilim olan lüks tüketime
dairdir. Küresel Lüks Tüketim Raporu, pazarın 1 trilyon euroya
ulaştığını söylüyor. Bunun %80'i lüks otomobiller, lüks oteller ve
kişisel lüks tüketim malları... Araştırmanın sahibi
Bain&Company ile İtalyan Lüks Mal Üreticileri Federasyonu... Ve
kritik cümle: Lüks pazarın üçte biri Çinlilerden...
Dünya hiç bu kadar zengin fakat aynı zamanda bu kadar fakir
olmamıştı. Raporun bize söylediği, gezegenin böylesine derin gelir
dağılım uçurumunu taşıyamayacağıdır. Dünya nüfusunun %1'i, küresel
gelirin %99'unu elinde tutuyorsa, açlar ve toklar arasındaki savaş,
daha da şiddetlenecek demektir.
Birleşmiş Milletler'in 5 ayrıcalıklı üyesi ülkenin ürettiği
silahların %80'i fakir ülkelere gitmiş. Bu ülkeler, en fazla
mülteci üreten ulusları barındırıyor. Şu anda 61 milyon insan,
vatansız, bayraksız, yarınsız olarak gezegende kendine yer arıyor.
5 milyonu bizdeki mülteciler, kavimler göçüne başlamış bile.