Her seçim siyasi partilerin vaatlerini seçmenle paylaşması,
sürecin gereğidir. İktidara gelince nelere öncelik vereceklerini,
hangi alanlarda, neler yapacaklarını anlatarak seçmenin oyunu talep
ederler. Seçmen de bunlar üzerinden değerlendirmesini yapar,
sandığa döker...
1975'lerden bu yana her seçimde hangi siyasi partinin, hangi
alandan ne vaat ettiğini izleme ve daha sonra da bunun sandıktaki
karşılığını takip etme alışkanlığım oluştu.
Fark ettiğim, 2 temel tutum oluştuğudur. Birinci tür vaatler, "laf
ola beri gele" kabilinde, seçmeni "cek ve cak"lara boğan, hesabı
kitabı yapılmamış, çoğu kez iyi tanımlanmamış olanlardır. "Rakip ne
verirse 5 fazlası" bu tutumun şah cümlesidir.
İkinci tür vaatler, ağzından çıkanı kulağının duyacağı kabilindedir
ve iktidar olunduğunda yapılabilecek türdendirler. Bunun en canlı
örneği, Ak Parti'dir. Proje açıklanırken, kaynağını hesaplama,
toplumsal yararı ve kapsayıcı büyümeye katkısını belirtme gibi
detaylarla sunulur halka. Yetmez, projenin ilanında bitiş tarihi
zikredilir.
Hal böyle olunca, vaatler toplumda karşılık bulur ve daha iyi bir
yarın uğruna dünü geride bırakmak isteyen seçmen, bu yaklaşıma
sandık üzerinde yol verir, iktidara taşır.
Muhalefetin vaatlerinin matematiğine baktığımda, Ak Parti'nin mega
projeleriyle alay üzerine kurulan bir dil geliştirildiğini
görüyorum. Yapılanla alay etmek ama bunun yanı sıra seçmen
beklentisini yükseltecek matematik dışı vaatler sıralamak...
Burada akılda kalması gereken şudur ki seçmen, kendisi için fayda
üretecek adımları destekliyor, yapılanları aşağılayan tutumları da
oyu ile cezalandırıyor.