Türkiye'nin her ileri hamlesinde önünü kesmek için başlatılan
operasyonları saymaktan yorulduk. Hele ki seçim sezonunda bu
operasyonlar yoğunlaşır ve sandığı ekonomi üzerinden etkilemek için
dövizle, notla, faizle oynanır.
Peki, netice alabiliyorlar mı? Hayır... Ama büyümeye takoz
koyabiliyorlar. Yıkılmıyoruz, ayaktayız fakat bir bedel ödediğimiz
kesin. Gezi Parkı gerginliği ardından gelen 17-25 Aralık
operasyonları, 15 Temmuz FETÖ işgal ve darbe girişimi, gece yarısı
5.5 puanlık faiz artırımı, "Kırılgan Beşli" söylemiyle cari açık
üzerinden ekonomiyi itibarsızlaştırma...
Bütün bunlara rağmen ne sandığı etkileyebiliyor ne de ülkeyi
batırabiliyorlar. Tıpkı Ahmed Arif'in "33 Kurşun" şiirindeki gibi;
"vurun ulan vurun, ben kolay ölmem" diyor ve karşı duruyoruz.
Cevabımız, daha yüksek büyüme rakamı, ihracatta yeni rekorlar, daha
çok ülkeden sermaye girişi ve "it ürür kervan yürür" misali, durmak
yok yola devam düsturu...
Benim dikkatimi çeken husus, kur üzerinden saldırının dün adeta
meydan okumaya dönüşmesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
"saldırıların önüne geçmek için projelerimiz var" dediği anda,
dolara rekor kırdırılması... Biliyoruz ki işe yaramayacak fakat
bize maliyet yükleyecek.
Hiçbir piyasa adımı, içeride buna destek veren olmadan, netice
vermez. Burada dikkat edilmesi gereken, kendini Erdoğan nefretine
hapseden kesimlerin, bu rekorları adeta alkışlar tutumlarıdır.
"Erdoğan gitsin de ülke batarsa batsın" yaklaşımıyla hareket
edenlerin bu tutumuna "muhalefet" demek mümkün müdür?
Elbette değildir. Ancak sistematik bir şekilde 2013'ten bu yana
Türkiye'nin önünü kesmek ve her seçimde girişilen dolar zıplatma
projeleriyle karşımıza çıkmaları, bizlerin de bu ezberlediğimiz
oyunlarını bozacak yöntemleri var etmeliydi.
Henüz bu noktadan uzaktayız ve ha bire maliyete katlanıyoruz.
Önerim, oyun biliniyorsa, tedbirinin de bu oyun sahnelenmeden
alınması gerekliliğidir.