Dün "yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı"
tekerlemesindeydik.
Ama yurdun malı azdı, herkese yetmiyordu. Bu yüzdendir ki
okullardaki yerli malı haftasını incir, üzüm, fındık, meyve ile
kutlardık.
Zaten istesek dahi ithal avokado, kivi yoktu.
Bugün şükür ki "yerli malı yurdun malı" var ve küresel arenada boy
ölçüşecek kalitede örneklerimizle övünebiliyoruz.
Fakat sorun şu ki ister mega ister normal olsun yerli projelerde
hâlâ yabancıların markalarına itibar ediyor, gereksiz yere cari
açık oluşturuyoruz.
Fakat bu terk edilesi tutum, iyi örneklerin artmasıyla değişmeye
başladı şükür... Misal İstanbul Sanayi Odası, üyeleriyle 3'üncü
havalimanına gidiyor;
"burada biz yerliler ne yapabiliriz?" alanlarını araştırıyordu.
Benzer girişim, sağlık sektöründe yerli üretime dikkat çekmek için
yapılmıştı.
Dün daha taze bir örnek, arkadaşımız Metin Can'dan geldi. Dünyanın
7'nci tramvay üreticisi Durmazlar'ın AB üyesi Polonya'ya ihracatını
bildiriyordu Olsztyn kentinden...
Durmazlar, Bursa'da tramvay üreten, yerli&milli gurur
kaynağımız bir şirket... Başarısı, vagonu 3.1 milyon euro olan
tramvayları, yerli ve milli kaynakları kullanıp ileri teknolojiyle
1.6 milyon euroya üretmesiydi.
Bursa Büyükşehir ihalesini kazandı ve rüştünü ispat etti. Sandık ki
tramvay peşindeki diğer belediyelerimiz, yabancılar yerine yerlisi
varken bizim "İpekböceği"ni tercih edecek.
Öyle ya... Hem ileri teknoloji, hem yerli-milli hem de %50 daha
ucuz... Üstelik cari açığa ilaç gibi çözüm. Gel gör ki haset
yüzünden işler pek bu yönde gelişmedi. Oysa yerlisi varken,
yabancıdan tramvay alınmaması kuralı getirilebilirdi.
Dünyada korumacılık rüzgârlarının fırtınaya dönüştüğü günümüzde
"yerlisi varken" başkasını zengin etmek niye?
Gidip illa ki yerli alın demiyoruz, ama "yabancı marka hayranlığı"
üzerinden toplumsal aşağılık kompleksiyle davranıp cari açık
yapmanın gereği yok.