Anadolu gibi 3 tarafı deniz 4 tarafı sorunla
çevrili bu çetin coğrafyada elin silahına muhtaç
olmak, nasıl bir duygudur? Özetleyeyim,
berbat bir duygudur... Mesleğe başlangıcım
1974'teki Kıbrıs Barış Harekâtı'ndaydı ve
akabindeki ambargo kepazeliğiniuzun yıllar
çekmiş, savunmada elin avucuna bakar olmanın
ıstırabını yaşamıştık.
Elden gelen öğün olmadı, o da vaktinde bulunmadı ve
bizler şükür ki kendi savunma sanayimizi
güçlendirme yolunu seçtik. Bu meşakkatli yolda
savunma ve havacılık sektörümüzün vardığı
nokta, 5 milyar $ ciro, 1.7 milyar $'lık
ihracat, 900 milyon $'lık Ar-Ge oldu. Pek
çok kabiliyet geliştirmek de
cabası...
Dün İstanbul Sanayi Odası (İSO) aylık meclis
toplantısında çok özel bir konuk vardı: Savunma Sanayi
Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Demir. İstanbullu
sanayiciler "Savunma Sanayimizde Yeni Vizyon
Arayışları, Sektördeki Son Gelişmeler ile Yeni İşbirliği
İmkânlarının Sanayimiz Açısından Önemi" başlıklı konuşmayı
can kulağıyla dinlediler. Bununla da kalmayıp daha
yoğun işbirliği için öneri getirdiler.
Toplantı başkanlığını yapan İsmail Gülle,
sektördeki yerlilik oranının hâlâ düşü olduğunu hatırlatıp
"mevcut yeteneklerimizin koordinasyonu şart" diye
başlattı oturumu... İSO Başkanı Erdal Bahçıvan'ın peş
peşe sıraladığı yeteneklerimizi alt alta yazınca, bu şart daha da
belirginleşti: "Teknoloji transferi yerine teknolojiyi ortak
geliştirme vizyonu ön plana çıkıyor. Bu da ancak pazarda çok
sayıda üreticinin rekabetinin yaşandığı, nitelikli
işbirliklerinin ekosistemiyle mümkün..."
Bu yıl dünyada savunma sanayi harcamaları 1.8 trilyon
$ olacak ve sektör %2 büyüyecek.
İstikrarsızlıkların süreklilik kazandığı bir coğrafyanın
ortasındayız ve güvenliğimiz, her şeyden önce geliyor.
İsmail Demir'in sanayicilere verdiği mesajlar da zaten
bu önceliğin,hayatın pratiğiyle nasıl buluşturulacağına dair
oldu.