Seçmen 7 Haziran'da tek parti hükümeti çıkaramadı ama
şunu gördü: Küresel tehditlerin tırmandığı,
etrafımızın ateş çemberiyle çevrildiği ve
ekonominin reform ihtiyacının arttığıbu zamanda güçlü
hükümet ihtiyacımız daha da arttı.
Son 2 yazımda Türkiye'nin ya havanda su dövmeyi ya
da cesur yeni dünya ile baş edecek karar verici
hükümeti seçeceğini yazmıştım. Her tercihin bir vazgeçiş
olduğundan, birini seçerek aslında ötekini seçmemiş olacağımızdan
bahsetmiştim.
Türkiye'nin
seçimi, basiret oldu. İstikrar oldu. Talebinin
"daha güçlü bir ülke" ve "daha iyi bir yarın" olduğunu haykırdı.
Barışın tadını aldığını ve meclise gönderdiklerinin silahı
bırakması gerektiğin ilan etti. Duran adamlara değil
koşan liderlere, zıplayan Türkiye'ye susadığını söyledi.
Seçim öncesi gerek meydanlardan gerek yüz yüze görüşmelerden
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, tek parti Ak
Parti sonucu alındığında neler yapacağını öğrenmiştik. 25
dönüşüm paketi, 1300 stratejik eylem planı, 100 maddelik Yeni
Türkiye Sözleşmesi ve gençlerden kadınlara, emekliden çalışana
toplumun her kesimine nasıl "dokunacaklarını" dinlemiştik.
Şimdi Ak Parti'nin yeniden %50 oy bandında güçlü
hükümet ile Türkiye'yi, patinaj yaptığı yerden
alıp ileriye taşıyacağını görüyoruz. Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 yılda 3 kat büyütüp, nitelik
sorununu çözdüğü ülkemizde şimdi sıra ikinci nesil
reformlar ve nitelik dönüşümüne geldi.