Türkiye, edilgen ülke grubundan çıkmıştır.
Bunu Başbakan Binali Yıldırım söylüyor:
"Ne demek edilgen ülke? Birisi bir şey söyler 'şöyle hizaya geç.'
Sen de hizaya geçersin. Şimdi Türkiye diyor ki 'o sırayı yanlış
yaptın, şu tarafta duracaksın.' Yani sürece tabi olan değil, sonucu
belirleyen ülke." Edilgen ülke, izin verilen kadar büyüyendir.
Doğrusal büyümeye razı olandır. Yeni şeyler yaparak zıplamasına
izin verilmeyendir. Bizler %7 civarında yüksek büyüme ile gide
duralım, bizim zıplayarak büyümeye ihtiyacımız var. Ancak bu sayede
edilgenlikten etken ülke sınıfında daim oluruz.
Ne mi demek istiyorum? Proje bazlı teşvik sistemiyle Türkiye'yi
zıplatacak 19 şirketin 23 projesine dair yazdık, çizdik. İhracatı
artırıp ithalatı azaltan, cari açığı indiren, istihdamı nitelikli
hale getirip öncü teknolojilerle dışa bağımlılığı azaltan...
Bunlar için 135 milyar lira harcayacağız.
Niyetimiz ülkeyi zıplatarak büyütmek ise elimizin altında pek çok
farklı potansiyeli de göz önünde bulundurmalıyız. Sorunumuz darı
ambarı üzerinde açlıktan ölen tavuk olmak... Nasıl bir duygudur
acaba? Misal vereyim, size de yaşatayım.
Zira ben bunu çok sık yaşıyorum...
Misal Allah fındık bitkisinin üçte ikisini bu coğrafyaya
bahşetmiştir ama borsası Avrupa'da, kârı dışarıdadır. En bereketli
yılda Türkiye 2.5 milyar $ kazanır ama bizden aldığı fındıkla yasal
uyuşturucu Nutella'yı yapan Ferrero yılda 13 milyar euro elde
eder.
Misal kayısı Malatya'nın simgesidir, endemiktir ve dünyadaki
epidemikleri, lezzetinin yakınına yaklaşamaz.
Yine aynı döngü, bu zenginliğimiz için de geçerlidir. Dünyada
kirazın baş üreticisiyiz ama en fazla pazarda satarız. Oysa Japonya
sadece çiçeğinin (sakura) festivalinden turizm rekorları kırar.
Yerim bitti, sözümü tek öneriyle noktalayayım:
Fındık kartımızı kullanıp zıplayarak büyümek için neden Trabzon,
Ordu, Giresun güçlerini birleştirip Ferrero'yu satın almayı
düşünemez?
İşte farklı bir zıplama alanı size...