Türkiye uzun bir aradan sonra yeniden dünyanın yörüngesine geri dönüyor. Erken seçim kararı açıklandığından beri döviz piyasasında, devlet iç borçlanma senetlerinde, hisse senetlerinde ve euro-tahvillerde açık ara en çok kaybettiren Türkiye varlıkları yeniden dünyanın yörüngesine dönmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanlığı kabinesinin açıklanmasından ve Fitch’in not indiriminden sonra hızlanan satışlar, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın yaptığı piyasa dostu açıklamalar ve yapısal reformları da içeren kapsamlı bir ekonomik paketin ağustos ortasında açıklanacağı beklentisiyle toparlanıyor.
Türkiye varlıklarındaki normalleşme doların güçlendiği, ABD faizlerinin yeniden yükselmeye başladığı ve Başkan Trump’ın Çin ürünlerine 500 milyar dolara ulaşan ek vergi koymayı planladığı bir konjonktürde başladı.
Reel olarak 2003 seviyesine gerileyen Türk lirası, gelişmekte olan ülkelere göre ıskontosu yüzde 50’yi aşan hisse senetleri, dolar bazında 2009 yılında gördüğü dip seviyelere yaklaşan banka hisseleri ve yüzde 19’a yaklaşan 10 yıllık faizlerin cazibesi küresel risklerdeki artışa rağmen yükseliş yaşanmasında etkili oldu.
Türkiye varlıklarındaki yükseliş devam eder mi? Bu sorunun cevabı büyük ölçüde Türkiye ekonomisinde intizamlı bir yumuşak inişin başarılmasına bağlı. 2009 sonrasında hızla artan finansal kaldıraç ve açık döviz pozisyonumuz küresel dalgaların arttığı bir ortamda ekonomide sert iniş ihtimalini artırdı.
Cari dengesi bozuk ve açık döviz pozisyonu yüksek çoğu ekonomi gibi Türkiye’nin büyümesi de ağırlıklı olarak bankacılık sektörü tarafından finanse ediliyor. Türk lirasındaki değer kaybı, döviz cinsi kredilerin takipteki alacağa dönüşme ihtimalini artırarak bankacılık sektörü üzerindeki negatif algıyı artırdı.